Sadece Türkiye değil, dünyanın diğer ülkeleri de geçmiş asırlara nisbetle belki daha zengin, ama hiç şüphemiz olmasın ki daha huzurlu değil. Huzurlu değil, çünkü huzurun asıl kaynağı olan ‘maneviyat’ta değil, parada, pulda ve maddiyatta arama yanlışına düşmüşüz.
Türk-İş Genel Sekreteri ve Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Pevrul Kavlak, bir konuşmasında, dünyada güçler savaşı yaşandığına dikkat çekerek, yeni bir sisteme ihtiyaç olduğunu söylemiş. Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Pevrul Kavlak’ın çizdiği dünya tablosu şöyle: ‘’Küresel güçler, gelişmiş ülkeler ile çok uluslu şirketler arasındaki nikâhsız evliliğin sonucu. Güçlü devletler ve güçlü ekonomilerin hepsi kuzey yarım kürede. Dünya Gıda Örgütü’ne göre her 5 saniyede, 10 yaşın altında bir çocuk açlıktan ölüyor, her gün 20 binden fazla insan açlıktan ölüyor, 1 milyara yakın insan da açlık sınırının altında yaşıyor. Bunların tamamına yakını güney yarım kürede, yani Afrika, Güneydoğu Asya, Güney Amerika ülkelerinde. Kuzey zenginliğin, güney ise yoksulluğun yarım küresi olmuş. ‘Küreselleşme’ diyorlar, ama kürenin aşağıdaki yarısını gözden çıkarmışlar. Az gelişmiş ülkelere biçilen kader, sömürge olmaktan başka bir şey değil. Bunun sebebi de küresel güçlerin enerjisinin tükenmek üzere olması. Onlara yeni enerji kaynakları lâzım. Irak’ın sahip olduğu 145 milyar varile yakın petrol rezervi, 3 trilyon metreküpü aşan doğalgaz kaynakları şimdi Amerikalı ve İngiliz petrol şirketlerinin emrinde.’’ (AA, 24 Mart 2012)
Dünyanın yeni bir düzene ihtiyaç duyduğunu da ifade eden sendikacı Kavlak, şunları da söylemiş: “(Ülkemiz açısından) İtirazımız, ekonomideki gelişmelerin, büyüklüğünün bize, halka yansımaması. Ekonomiyi biz taşıyoruz, büyütüyoruz, ama büyüme bize yansımıyor. Üretim, yatırım, istihdam yok. İnsanların yüzde 17’si yoksulluk sınırının altında, 2,5 milyon insan kredi kartı borcunu ödeyemediği için kara listeye alındı. Hani büyüme, hani yansıması?’’
Ekonomik büyüklüğün adil paylaşılmadığı noktasında her halde ihtilâf yoktur. Çünkü Türkiye’yi idare edenler de bu hususlara dikkat çekip, hedefin “adil paylaşma” olduğunu, gelir dağılımının düzeltilmesi gerektiğini beyan ediyorlar. O halde ‘büyüme’ noktasında atılan adımların bu yönde olması gerekmez mi?
21. Asrı yaşarken, insanların “açlık” sebebiyle ölüyor olması, dünyanın “en zengin kişi ve ülkeleri”ni nasıl olur da rahatsız etmez? Eğer dünyada yaşanan bu ve benzerî sıkıntılardan haberleri yoksa, onları haberdar etmek hepimizin vazifesi: “Dünya Gıda Örgütü’ne göre her 5 saniyede, 10 yaşın altında bir çocuk açlıktan ölüyor, her gün 20 binden fazla insan açlıktan ölüyor, 1 milyara yakın insan da açlık sınırının altında yaşıyor.”
Bu noktada, “zekâtlarının zekâtlarını” dahi fakirlere vermeyen Müslüman iş adamları ve İslâm ülkelerinin de büyük sorumluluğu vardır. Elbette zekâtlarından daha fazla hayır hasenat yapan ve fakirleri gözeten Müslüman iş adamlarımız vardı ve onlara teşekkür borçluyuz. Bunun yanında, fakirin hakkı ve zenginlerin de “borcu” olan zekâtı vermeyenler de vardır. O halde dünya çapında bir zekât seferberliği başlatmak lâzım.
Medyaya yansıdığı kadarıyla, Müslüman olmayan bazı iş adamlarının (Microsoft’un sahibi Bill Gates gibi) hayır hasenat işlerine milyar dolarlar ayırdığını duyuyoruz. Peki, daha fazlasını Müslüman iş adamları yapması gerekmez mi? Yoksa, yapıyorlar da “reklâm” olmasın diye duymuyor muyuz? Bill Gates kadar değilse bile onun yarısı kadar ‘para’ya sahip dünya çapında ‘zengin’ mütedeyyin iş adamları yok mu?
Birbirimizi hayır hasenat yolunda teşvik edelim...