Dilipak, internette tekrar dolaşıma giren 27 Ekim 2024 tarihli paylaşımında “ŞAKA GİBİ!” diyerek yazmış:
“…Genel Kurmay Çatı Davası’nda çıkan karara göre “Yurtta Sulh Konseyi’ diye bir şey yokmuş. Peki o TRT’de okunan bildiriyi kim yazdı, okuttu. PEKİ ŞİMDİ NE OLACAK? Bu ibretten sualin cevabını verecek olan biri var mı? Milletçe kâbus gibi bir rüya mı gördük?”
Yok artık. Bu kadar da olur mu? Araştırınca 3. Ceza Dairesi’nin 2021/6496 E., 2024/9381 K. sayılı kararındaki “… Sözde Yurtta Sulh Konseyi’nin üyeleri hakkında resmî bir belge bulunmamakla birlikte, bu konseyin 38 kişiden oluştuğu ve Kara, Hava, Deniz Kuvvetleri Komutanlıkları ile Jandarma Genel Komutanlığı’nda görev yapan subaylardan meydana geldiği belirtildi.” ifadelerinin, bu paylaşıma sebep olduğunu düşündüm.
Mahkeme kararına bakınız! Yurtta Sulh Konseyi, belgelere göre, yok; mahkemeye göre var. Mahkeme kararı değil, gizli tanık ifadesi sanki. Mahkemelerimiz gizli tanık ifadelerini delil kabul ede ede, nihâi kararlarını da gizli tanık ifadeleri gibi vermeye başlamışlar anlaşılan.
“Kıratın yanında duran ya huyundan ya suyundan.”
“...İşitmiştim, ...öyle duymuştum, ...olduğunu düşünüyorum…” formundaki gizli tanık ifadeleriyle İmamoğlu tutuklanmamış mıydı? Hem de günümüzde!
2017’de, bu oluşumun isim isim, rütbeleriyle birlikte tam 38 kişisi ifşa edilmişti. Yedi yılı aşkın zaman geçmiş; mahkeme “resmî bir belge bulunmamakla birlikte…” diyor kararında.
Resmî belge yokmuş, ama bu oluşum tam 38 kişiden ibaretmiş.
Biz bu konseyi, TRT ekranlarında okunan darbe bildirisiyle duymuştuk:
“Cumhurbaşkanı gaflet, dalâlet ve hattâ hıyanet içinde; Yurtta Sulh Konseyi ülke yönetimine el koydu!”
Muhalefetin, Araştırma Komisyonu kurulması ısrarlarına direnen, sonunda razı olan ama bu sefer de komisyona üye vermeyi savsaklayan ve soruşturmanın gecikmesi için elinden geleni esirgemeyen (!) AKP, neticede ilk incelemelerini yapan komisyonun “Daha araştırma sonuçları netleşmedi, karanlıkta kalan hususlar ve ifadesine başvurulacak kişiler, çağrıldığı halde ifadeye gelmeyenler var…” şeklindeki ısrarlarına rağmen komisyonun faaliyetine son vermişti. Üstelik, o kifayetsiz komisyon raporu bile -bir rivayete göre- buhar olmuş!
Komisyonun kurulması da sonrasındaki gelişmeler de kafa karıştırıcı:
* “Meclis Araştırması Komisyonu”, çalışmalarına ancak 3 ay sonra 4 Ekim 2016’da başlayabiliyor.
* 4 Ocak 2017’de hukuken sona ermiş sayılıyor.
* TBMM Başkanlığı “Komisyon tarafından süresi içerisinde TBMM Başkanlığına bir rapor sunulmadığı gibi, çalışmaların tamamlanmamasının gerekçeleri de Genel Kurul’da görüşülmedi.” şeklinde açıklama yapıyor.
* Komisyonun AKP’li başkanı, raporun 12 Temmuz 2017’de TBMM Başkanlığına sunulduğunu; ancak CHP’li bazı üyelerin, kendilerindeki taslakla TBMM’ye sunulan metinde yapılan değişikliklerin redaksiyon sınırlarını aştığını ifade ettiklerini belirtiyor.
Velhasıl, Komisyon Başkanlığını yürüten dönemin AKP Burdur Milletvekili Reşat Petek, raporun tamamlandığını, Meclis Başkanlığına teslim edildiğini ve Genel Kurul’da görüşülmeye hazır hâle getirildiğini iddia ediyor.
Meclis Başkanlığı ise, “TBMM İçtüzüğü hükümleri gereğince, hukuken Meclis Araştırması Komisyonu Raporu niteliğini taşıyan bir belge bulunmamaktadır.” diyor.
“Saksağanın kuyruği yere teğdi mi teğmedi mi?” mechul.
Ankara 3. Ceza Dairesi’ne göre “Saksağanın kuyruği yere hemi teğdi hemi de teğmedi.”
“Yurtta Sulh Konseyi” isimli oluşum ismen var, cismen yokmuş. TV’deki o bildiriyi okutan mechulmüş.
“İyi saatte olsunlar” TV ‘ye sızıp seslerini duyurmuşlar tüm ülkeye herhalde.
Velhâsıl bu işte bir “cinlik” var!
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, bu “iyi saatte olsunlar” hakkında şöyle demişti:
-Asker mi, sivil mi, kim olduğu bilinmiyor.
Hâlbuki aynı Bozdağ daha önce şöyle diyordu:
-Bu konseyin kim olduğunu biz de çok iyi biliyoruz, milletimiz de.
O halde milletimize soralım:
- Yurtta Sulh Konseyi diye bir şey var mı yok mu? Saksağanın kuyruğu yere değiyor mu?
-Saksağan mı?
-Hangi kuyruk?
Gel de Nedim’i hatırlama!
“Yok bu şehr içre senin vasfettiğin dilber Nedîm
Bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş sana.”