Her iktidar, yanlış işler yaptığında ikaz edilir. Aklı başında olanlar idarecilerin ikazlardan ders alması beklenir.
Ne var ki ülkemizde idareciler büyük ekseriyetle ‘ikaz’lara kulak tıkayıp kendi bildikleri yolda devam etmek isterler. Hatta, ikaz edenleri ellerinden geldiğinde devre dışı bırakmayı da tercih ederler.
“Böyle giderse ne olur?” sorusu her dönem için sorulan bir sorudur. Türkiye’yi idare edenler uzun süreden beri; “Böyle giderse(k) tünelin ucu görünüyor. Dünya bizi kıskanıyor. Çağ atlayacağız” demeyi tercih ediyorlar. Çoğu iş adamı da hal ve gidişin iyi olmadığını bildiği halde “Bana dokunmayan kötü ekonomi bin yaşasın” tavrı sergileyip yanlışlara itiraz etmemeyi tercih etti. Ancak iş öyle bir noktaya geldi ki, düne kadar ve belki bugün de iktidarın her kararını alkışlayanlar bile, “Böyle giderse ülkemiz yatırım açısından cazibesini kaybedecek” demeye başladı.
Hal ve gidişi değerlendiren Ankara Ticaret Odası (ATO) Yönetim Kurulu Başkanı Gürsel Baran şöyle demiş: “İstihdam yükü sadece üç beş çalışanı olan işletmeler için değil, büyük işletmeler için de sorun. Mevcut şartlar, işletmelerin kârlılık oranlarını düşürmüş durumda. Son birkaç yılda, çalışanlarımıza ödediğimiz ücretler fahiş düzeyde arttı. Dile getirilen rakamlar, işletmelerin ödeyebileceği rakamlar ne yazık ki değil. (...) İşletmelerimiz üretim maliyetleri yüksekliği nedeniyle fabrikalarını başka bir ülkeye taşımayı düşünüyor. Böyle giderse ülkemiz yatırım açısından cazibesini ne yazık ki kaybedecek.” (Basın Bülteni, 2 Temmuz 2025)
Bir dönem için yabancı yatırımcılar bakımından da cazibe merkezi olan ülkemizin bu özelliğini kaybetmesi acaba kimin kabahati? Hele hele “üretim maliyetleri yüksekliği sebebiyle” Türkiye’deki fabrikaların başka bir ülkeye taşıması büyük bir kriz değil mi?
Düne kadar “yetişmiş insan gücü”nün başka ülkelere taşınmasını konuşuyorduk. Liseden mezun olanları bile başka ülkelerde üniversite okumak istemesi büyük bir dert iken, şimdi de fabrikaların başka ülkelere taşınmasının gündem olması acaba Türkiye’yi idare edenleri hiç düşündürmüyor mu?
Şu da var ki işin bu noktalara geleceği en az 10 yıl önce belliydi. Hatta bu noktadaki kabahati aramak için daha eski yıllara dahi gidilebilir. O yıllarda yapılan bu yöndeki ikazlara kulak tıkayanlar, “Dünyanın en büyük 10 ekonomisi olacağız, dünya bize hayran, Avrupa bizi kıskanıyor” diyenler acaba şimdi ne düşünür?
“Böyle giderse” ki gidiyor, ülkemiz yatırım açısından cazibesini ne yazık ki kaybedecek. Tespit doğru. O halde soralım: Bu tablonun sorumlusu kimdir? Sorumluyu ilân etmeyen tespitlerle maksat hasıl olur mu?