Birleşmiş Milletler (BM) kararıyla 1994’ten bu yana her yıl 17 Haziran “Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü” olarak kutlanır.
Dünyadaki dertleri tesbit edip onlar için ‘gün’ tayin etmekle çok mahir olan idareciler, tesbit edilen problemlerin çözümü noktasında nedense çok da istekli gayret sarf etmezler. 1994 yılında ilân edilen bu ‘gün’ün gereği bu vakte kadar yapıldı mı? Maksat dünyayı çölleşme tehdidinden korumak ve kurtarmak ise niçin sadece ‘gün’ tayin edip kutlama yapmakla iktifa edilir?
Bu gün vesilesiyle bir değerlendirme yapan İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Levent Şaylan, çölleşme ve kuraklığın dünyada 169 ülkede yaklaşık 1,5 milyar insanı ve dünya kara alanlarının yaklaşık yüzde 25’ini etkilediğini belirterek, “Çölleşme, önümüzdeki 10 yıl içinde dünyada yaklaşık 50 milyon insanı yerinden edilebilir” demiş.
Nüfus arttıkça daha fazla gıda üretme ve beslenme talebi ortaya çıktığını dile getiren Prof. Dr. Şaylan, “Bu durum mevcut ekilebilir arazilerin sağlık ve üretkenliğinin azalmasına neden olmakta ve buna ilave olarak ekilebilir arazilerin durumu iklim değişikliği nedeniyle de daha da kötüleşebilmektedir” şeklinde konuşmuş. (AA, 17 Haziran 2020)
Şaylan’ın bir tesbiti de şöyle: “Çölleşme, iklim değişikliği ve topraktaki besin maddelerini azaltan sürdürülebilir olmayan tarım, madencilik, aşırı otlatma, ormansızlaştırma ve benzeri insan faaliyetleri ile kurak arazilerin sürekli olarak bozulması sonucu meydana gelir. Çölleşme ve kuraklık doğayı, nüfusu, ekonomiyi gibi bir çok alanı etkiler. Bu nedenle biyolojik çeşitlilik, yoksulluğun ortadan kaldırılması, gıda, sosyo-ekonomik istikrar ve sürdürülebilir kalkınma üzerinde ciddî etkileri olan küresel bir konudur. Çölleşme ve kuraklık arttıkça, insanlar, hayvancılık ve çevre üzerindeki etkileri yıkıcı olabilir. Çölleşme ve kuraklık dünyada 169 ülkeyi, yaklaşık 1,5 milyar insanı ve dünya kara alanlarının yaklaşık yüzde 25’ini etkilemektedir. 2030 yılına kadar, gıda üretimi için 300 milyon hektar daha fazla arazi gerekecek.”
169 ülkeyi ve yaklaşık 1,5 milyar insanı ilgilendiren bir mesele için dünya devletlerinin ve idarecilerinin ilgisiz olması nasıl izah edilebilir? Belki çoğunluğu, “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” şeklinde bir düşünceye sahiptirler. Ancak bugün için dokunmayan ‘çölleşme yılanı’ yarın bir gün sıradaki diğer ülkelere de dokunmayacak mı?
Elbette bu konuda her ülke aynı tehlike ile karşı karşıya değil. Türkiye de ‘yeşil’ bilinse bile dünya ölçeğinde kuraklık ve çölleşme tehlikesinden korunabilmiş değil. Ülkemiz netice itibarıyla Karadeniz’in yeşilliklerinden ve derelerinden ibaret değil. Ciddî su sıkıntısı çekilen bölgelerimiz var. O halde “Çölleşme tehlikesi bize uzak” diyebilir miyiz? Bugün için kısmen uzak görünse bile bu tehlikenin yarın kapımızı çalmayacağının garantisi var mı? Hele hele şehirleri rant uğruna yüksek kulelere teslim eden bir ülkenin ve bir anlayışın, yakın zamanda köylerinin de yaşanmaz hale gelme ihtimali yok mudur?
Son aylarda Türkiye’nin ve dünyanın gündemini meşgul eden koronavirüs salgını çevrenin, köylerin, tarımın ve hayvancılığın değerini anlamamıza hizmet etmeli. Hasis menfaatler uğruna köylerimizi, ormanlarımızı, derelerimizi ve yaylalarımızı heba etmeyelim. İyi bir planlama ile ülke nüfusumuzun neredeyse yarısını ‘sakin şehir’lerde ikamet ettirme imkanı olabilir. Bunun için uygulanabilir planlar, çalışmalar ve projeler ortaya koymak icap eder.
Elbette ‘gün’ ilân edilmesi de iyidir, ama esas olan bu dertlerin çarelerini bulmak ve uygulamaktır. Yılda bir defa çölleşme ve kuraklığı konuşmakla ülkemizi bu tehlikelerden koruyamayız vesselâm.