Sevr-i kainat olan Allah Rasulü el-emin’di.
El-emin; kendisine güvenilen, hıyanet etmeyen,
sözünde duran, vefalı ve başkalarından korkmayan kimse anlamlarına gelir.
Sevr-i kâinat olan Resulü Ekrem (asm) “Hud suresi beni ihtiyarlattı” demiştir. Rabbimiz Kur’ân-ı
Kerîm’de buyuruyor ki; “Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görür.” (Hud Suresi, 112. ayet)
Emrolunduğu gibi dosdoğru olmak Allah’ın salih ve saliha kullarının gayesi ve erdemidir.
Dosdoğru olmak, bu arzuyu kalbinde bir dua gibi taşımak, ihlâs ile dosdoğru olmaya çalışmak
hidayet misali en kıymetli nasiplerden birine mazhar olmaktır. Bediüzzaman Hazretleri Münâzarat adlı eserinde doğruluğun önemini şöyle ifade ediyor:
“Sual: Her şeyden evvel bize lâzım olan nedir?
Cevap: Doğruluk.
Sual: Daha?
Cevap: Yalan söylememek.
Sual: Sonra?
Cevap: Sıdk, ihlâs, sadâkat, sebat, tesanüd.”
Hiç şüphesiz ki ebedi saadeti kazanma gayesi olan müminler ve mümineler dünya hayatında
sırat-i müstakim üzere yaşmaya ve olmaya gayret ederler. Sırat-i müstakim “Rabbimizin
emrettiği gibi dosdoğru olmayı ve dosdoğru yolu” ifade etmektedir.
Bizler, yaşadığı toplum tarafından “El-emin” diye anılan bir peygamberin ümmetiyiz. Ve bugün
kendimizden ve tavırlarımızdan ne kadar eminiz? Kendimizden emin olmak derken, şişirilmiş ve
bir balon misali patlaması kaçınılmaz olan “özgüven” adı altında yapılan hadsizlikleri veya nefsin
zehirli bal misali enaniyet damarı ile şuuru kapattan ve belki de bir ömür içerisinde sadece üç
günden ibaret olan keyif, zevk ve sefa zamanındaki halet-i ruhaniyeti ifade etmiyoruz.
Sevr-i kâinatın ve düşmanların dahi “El-emin” olarak andığı bir Allah Rasulü’nün, “Hud Suresi beni ihtiyarlattı” diye buyurduğu; “Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe
edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı
hakkıyla görür.” (Hud Suresi, 112) ayet-i kerim bizim ne kadar hatırımızda? Hayatımızı ne kadar
merkezinde? Allah Rasulü’nü ihtiyarlatan ayet, El-emin’in ümmetini uyandırmuyor, titretmiyor
mu?
Yanlış yanlışı, yalan yalanı doğurur. Oysa vazgeçilmeyen her yanlış ve her yalan ebedi saadetten
şuursuzca bir vazgeçiştir. Ebedi saadete vesile olan “Sırat-i müstakim” yolunda doğru doğruya,
iyilik iyiliğe iletir.
Efendimiz (a.s.m) bir Hadisi Şerif’in de buyurmuştur ki; “Doğruluk insanı iyiliğe yöneltir, hayırlı
işler cennete kılavuzluk eder. Bir kimse, doğruluğu prensip edinirse sıddık olur. Yalancılık da
insanı kötülüğe ve fücura sürükler. Kötülük de cehenneme götürür. Bir kimse yalancılığı prensip
edinirse Allah’ın divanında kezzap (yalancı) defterine yazılır.”
“Emrolunduğu gibi dosdoğru” olan bir ömür duasıyla.