Adalet Bakanı Sadullah Ergin, demokratik hoşgörünün, yeri ve zamanı geldiğinde vazgeçilebilecek bir lütuf olarak değil, bireysel özgürlüklerin başlıca teminatı olabilecek, ihmal edilmesi imkansız bir görev olarak algılanması gerektiğini belirterek, ‘’Bir fikri veya bir fikrin ifadesini yasaklamak, bu rekabet dengesini bozar ve sanılanın aksine yasaklanan fikre haksız bir avantaj sağlar’’ dedi.
Demokratik hoşgörü lütuf değil, gereklilik
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, ‘’Türkiye’de İfade ve Medya Özgürlüğü Konferansı’’nın açılışında yaptı konuşmada, insana, onun doğuştan gelen haklarına ve onuruna saygının, uluslararası toplumun üzerinde ittifak ettiği temel değerler olduğunu vurguladı. Sadullah Ergin, hayat hakkıyla birlikte, çoğu hak ve özgürlüğün adeta bir ön şartı olan düşünce ve ifade hürriyetinin, günümüz demokratik sistemlerini var eden temel bir meşruiyet kaynağı olduğunu vurguladı. Toplumda kanaat oluşumunun ve kamusal tartışmanın varlığının bu kaynaktan beslendiğini, tıpkı ekonomide olduğu gibi fikir piyasasındaki rekabetin de “en iyi’’nin kazanması, yani hakikatin galip gelmesi için yegane yöntem olduğunu söyleyen Ergin, şunları kaydetti: ‘’Hoşa gitmeyen, rahatsızlık veren, hatta şok eden fikirlerin, en az zararsız ve etkisiz gibi görülen, makul ve makbul sayılan fikirler kadar hoşgörüyle karşılanması gerekir. Demokratik hoşgörü, yeri ve zamanı geldiğinde vazgeçilebilecek bir lütuf olarak değil, bireysel özgürlüklerin başlıca teminatı olabilecek, ihmal edilmesi imkansız bir görev olarak algılanmalıdır. Bir fikri veya bir fikrin ifadesini yasaklamak, bu rekabet dengesini bozar ve sanılanın aksine, yasaklanan fikre haksız bir avantaj sağlar.’’