Barış Akademisyeni Tuna Altınel, “Uğradığımız bu baskılar bizleri yıldırmamalı, sesimizi kısmamalı. Sesimizi kısmak, susmak bizleri korumaz” dedi.
Barış Akademisyeni Tuna Altınel dün Balıkesir 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde ikinci kez hakim karşısına çıktı. Altınel, geçtiğimiz Mayıs ayında Fransa’da gerçekleşmiş bir konferans sebebiyle Balıkesir’de gözaltına alınarak tutuklandı. 80 gün cezaevinde kaldı. Gazete Duvar’a verdiği röportajda Türkiye’nin durumunu değerlendiren Altınel, “Olumlu şeyler söylemek zor. Kriz halinde bir ekonomi, baskıcılığı artan totaliter bir rejim, son günlerde sık sık dile getirildiğine şahit olduğum gerçeklik duygusunun yitirilmesi, sürekli pompalanan ve kaçınılmaz olarak toplumu da etkisine alan savaşçı bir dil… Bunlara karşı ses çıkaranlar da çeşit çeşit tacizlere, baskılara uğruyorlar. Uğradığımız bu baskılar bizleri yıldırmamalı, sesimizi kısmamalı. Sesimizi kısmak, susmak bizleri korumaz. Sıra döner dolaşır bize de gelir” dedi.
Akademinin içi boşaltıldı
Türkiye’de akademinin haliyle ilgili konuşan Altınel, şunları söyledi: “Akademinin hali Türkiye’nin genel halinden çok da iyi değil. Zaten sorunları olan bir sistemdi bence. En azından kendi alanımda böyleydi. Siyasî iktidar ‘çözüm üretme’ bahanesiyle hem akademiyi daha da sorunlu hale getirdi hem de kendi totaliter karakteri güçlendikçe onun içini boşalttı. Türkiye’de sık sık kullanılan bir deyim var: Çölleşme. Akademiye de çölleşme dayatılıyor. Ama buna karşı canla başla direnen birçok akademisyen de var Türkiye’de. Kimisi işlerini kaybetti, kimisi hâlâ bir şekilde devam ediyor. Onların mücadelesi daha olumlu bir akademik geleceğin en temel güvencesi.”
Türkiye’nin eski fay hatlarına yenisi ekleniyor
“Cezaevi süreci beni çok etkiledi” diyen Altınel, “Türkiye’deki barış, adalet, demokrasi mücadelesine bir parça destek verme çabasında olan bir insan olarak Türkiye cezaevlerindeki sorunlara duyarlıydım. Ama içeri girince çok da dikkat etmediğim daha birçok sorunun olduğunu kavradım, bu sorunların onları yaşayanlar üzerindeki etkilerini yakından gözlemleme fırsatını buldum. Bu sorunları devletin mahpusun da insan olduğu gerçeğini hiçe sayan cezaevi sistemi üretiyor… Türkiye’de eskiden de var olan hassas fay hatlarına yenileri ekleniyor, eskileri daha da derinleşiyor. Bunun sonuçlarından biri de cezaevlerinin dolup taşması, koşulların giderek kötüleşmesi. Cezaevlerindeki ağır sorunlara karşı duyar sağlamak, bunların bazıları için çözümler üretilmesine katkıda bulunmak, ihtiyacımız olan toplumsal barışa bizi yaklaştıracaktır. Bu yüzden sık sık ‘Barışa giden yol cezaevinden geçiyor’ cümlesini dile getiriyorum. Tabii bu cümleyi düz anlamıyla da yorumlayabilirsiniz. Barış mücadelesi vermek insanı cezaevine de gönderebiliyor. Tıpkı benim başıma geldiği gibi.