TBMM Başkan Vekili ve DEM Parti İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, bir süredir tedavi gördüğü hastanede vefat etti. Önder, yalnızca siyasetçi kimliğiyle değil; sanatçı, yönetmen, yazar ve düşünür yönüyle de dikkat çeken bir isimdi. Toplumun farklı kesimleriyle kurduğu diyalog, özellikle muhafazakâr çevrelerle kurduğu samimi ilişkiyle tanınıyordu. Kendisinin verdiği röportajlarda aktardığına göre, küçük yaşlardan itibaren Risale-i Nur okuyan bir ortamda büyüdü. Dayısının Nur Talebesi olduğunu belirten Önder, bu etkilenmenin hayatı boyunca sürdüğünü dile getirmişti.

“Kitaplığımın en üstünde Risale-i Nur Külliyatı durur”

Geçmişte verdiği röportajlarda Risale-i Nur’a olan ilgisini açıkça ifade eden Önder, “Kitaplığımın en üstünde durur külliyatım. Ben defalarca farklı gözlerle bakmaya çalıştım Risale-i Nur’lara. Bediüzzaman’ı hayatımın çok önemli bir yerine koydum. Hayatının bütün dönemlerinde zulme uğramış bir insan. Bediüzzaman’ı sadece Kürt kimliğiyle okuyanlar hataya düşerler. O, Kürt milliyetçiliği yapmamıştır. Nurların en önemli yanı imanın ihyasıdır” demişti. 

“Bu ülkenin farklılıklara tahammülü yok”

Önder, bir yandan sosyalist bir ortamda büyürken diğer yandan Nurculuk ile de iç içe olduğunu anlatarak “Babam, Adıyaman’ın tek sosyalistiydi. İşçi Partisi’nin Adıyaman kurucusu... Parti örgütü, bizim aile efradından oluşuyordu. Dayım da Nur Şakirdiydi. Müftülükte çalışıyordu. O da ara sıra Bediüzzaman’ı Isparta’da görmeye giden biriydi. Dolayısı ile kentin tek nurcusu ile tek sosyalistinin barıştığını görmüş böyle bir durum vardı. Benim bu toplumun kodlarını çözmem bu akrabalık ilişkisi ile oldu. Ya babam içerideydi, ya dayım içerdeydi ya da ikisi birden içerdeydi. Ama ikisi birden dışarda olduğu zamanlar nadirdi. Anladım ki bu ülke böyle bir ülke, bunlara tahammülü olmayan bir ülke” ifadelerini kullanmıştı.

İstanbul - Yeni Asya