"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kur’an nuru ile zamanın ruhunu okuyan bir şahsiyet olarak Bediüzzaman

23 Mart 2022, Çarşamba 07:35
Bediüzzaman Said Nursî’yi vefatının 62. yıldönümünde rahmetle yad ediyoruz...

PROF. DR. İLYAS ÜZÜM'DEN:

Birleşmiş Milletler Çevre Koruma Programı ve Microsoft Araştırma Merkezi’nin ortaklaşa yaptığı son araştırmalardan birine göre, dünyamızda 8 milyon 700 bin civarında canlı türü var. Canlılar dünyasında özel bir donanıma sahip olduğu apaçık olan insan; besbelli ki yaratılışıyla olduğu gibi; düşünme, bilme, isteme, konuşma gibi özellikleriyle Yaratıcısının varlığından başka O’nun ilim, irade, kelâm gibi sıfatlarını yansıtıyor. “Büyük insan” olarak anılan kâinat/evren de hem Yaratıcısının sahip olduğu özellikleri gösteriyor hem de akıl almaz büyüklüğü ile O’nun bu özelliklerinin sonsuzluğuna işaret ediyor. Kur’an kelâm sıfatı yanında O’nun “nihâyetsiz ilm”inden geldiği için—bizim açımızdan—başlangıç ile sonu, geçmiş ile geleceği, kısacası “kuru ile yaş” her şeyi açık veya örtülü, işarî veya remzî mânâsı ile mahiyetinde taşıyor. Diğer bir ifadeyle bu İlahî mesaj—kaynağı “sonsuz” olduğu için—varlığı hem mekan boyutunda bütün katmanlarıyla hem zaman boyutunda bütün süreçleriyle Yaratıcısı adına okuyor, açıklıyor, yorumluyor... 

Kur’an’ın mekân ve zaman koordinatlarını okumasına derinliğine ulaşabilmek için şüphesiz ki, Kur’an gözlüğüne sahip olmak, başka bir deyişle Kur’an nûru ile bakmak gerekiyor. Bunun için aklî bakımdan hem Kur’an ilimlerini hem büyük Kur’an demek olan kâinata dair bilgileri tahsil etmek hem de ruhî bakımdan takva ve ihlasla dolmak icap ediyor. İlaveten bunun gerektirdiği hal ve tutum içinde Yaratıcı’ya yönelmek, O’nun mesajlarının açılmasını ısrarla talep etmek ve buna elverişli hale gelmek iktiza ediyor. Bu gerçekleştiğinde, O’nun—âyetlerinde işaret ettiği üzere—(Ankebut 29/69; Enfal 8/29) böyle kimselere yol göstereceği, “furkan” bahşedeceği açıkça anlaşılıyor.

Hayatına baktığımızda, Bediüzzaman Said Nursî’nin tam da böyle bir şahsiyet olduğunu görüyoruz. 1878 yılında Bitlis’te (Hizan, Nurs) doğan Bediüzzaman, medreselerde okunan klasik ilimleri tamamlayarak on dört yaşında iken icazet alıyor. İlkin Bitlis valisi Ömer Paşa, sonra Van Valisi Hasan Paşa’nın yanında kalıyor, daha sonra da bilhassa Van Valisi Tahir Paşa’nın konağında ikamet ederken onun zengin kütüphanesinden faydalanarak fen bilimlerine dair bilgilerini geliştirme imkânı buluyor. Manevî bakımdan da eşzamanlı olarak kendisini Kur’an ve sünnetin rehberliğinde eğitiyor, bölgede yaygın olan tasavvufî ekollerle temas içinde bulunuyor, nefsini tezkiyeye tabi tutarak ruhî tekamülünü geliştirmeye çalışıyor. Bu ilmî ve manevî tekâmül ile bir taraftan içinde yaşadığı toplumu gözlemleyerek, bir taraftan da dış dünyayı—o günkü şartlarda—matbuattan takip ederek tahlil ediyor, ana problemleri tespit edip Kur’an nûru ile bakarak çözümler üretmeye çabalıyor. Daha çarpıcı bir ifadeyle Kur’an gözlüğü ile “zamanın ruhunu okuyor!”. 

Bu çerçevede Bediüzzaman, ana problem olarak eğitim sorununu görüyor, zihninde din ilimleriyle fen ilimlerinin bir arada okutulacağı bir model oluşturuyor (Medresetü’z-Zehra). Bunu üniversite düzeyinde gerçekleştirmek için girişimlerde bulunmak üzere İstanbul’a geliyor (1907 sonları). 1908’de Meşrutiyet ilan edildiğinde İslam adına meşrutiyeti savunuyor, 1910’da yetiştiği bölgeye dönerek aşiretlere yeni yönetimi anlatıyor. Bir aralık Suriye’ye geçerek Şam’da Emeviye Camii’nde hutbe okuyor. Bir taraftan da sürekli olarak ilmî meşguliyetlerini sürdüren Bediüzzaman, 1911’de tefsir mukaddimesi olarak Muhakemat isimli eserini kaleme alıp bastırıyor. Birinci Dünya savaşı başladığında oluşturduğu milis gücüyle savaşa katılıyor, bu defa cephede İşaratü’l İ’câz isimli tefsirini telif ediyor. Van-Bitlis ve Muş’u savunmaya çalışırken Ruslar tarafından esir alınıyor, iki yıl esarette kaldıktan sonra 1918’de İstanbul’a dönüyor. O günkü şartlarda en büyük ulema meclisi olan Dârü’l-hikmeti’l-İslâmiyye’ye üye olarak tayin ediliyor. 1922 yılında kurum faaliyetlerini sona erdirince Van’a dönüyor, 1925 yılında da, hiç ilgisi olmadığı hatta karşı çıktığı halde Şeyh Said isyanı ile ilişkilendirilerek Isparta’ya (Eğridir, Barla) sürgüne gönderiliyor. 

Anadolu’da, İslam dünyasında ve insanlık âleminde dinî, siyasî ve sosyal gelişmeleri sürekli olarak Kur’an nuru ile tahlil eden Bediüzzaman, fen ve felsefeden gelen itirazlarla iman esaslarının zayıflaması, İslamî ahkâm ve şeâirin etkisizleştirilmesi karşısında—kendi ifadesiyle—bütün mesaisini iman hakikatlerinin anlaşılması ve açıklanması çalışmalarına hasrediyor. Barla’da kaldığı sekiz yıllık süre zarfında Risale-i Nur adını verdiği manevî Kur’an tefsirini kaleme almaya başlıyor. Faaliyetleri dönemin idarecilerince suç telakki edilerek 1935 yılında Eskişehir’de mahkemeye çıkarılıp tutuklanıyor. Bundan sonra 1950’lere kadar devam edecek olan süreçte adı geçen Külliyatı telif etmeye devam ediyor. Eskişehir hapsinden sonra Kastamonu’ya sürgüne gönderiliyor. 1943’de Denizli’de yargılanıp tekrar hapse atılıyor. Ardından Emirdağ’a sürgüne gönderiliyor. 1948’de Afyon Cezaevine konuluyor. 1950’de Demokrat Partinin iktidara gelmesiyle belli bir rahatlığa ulaşarak serbest kalıyor.1952’de yargılandığı İstanbul mahkemesinden beraat ediyor, nihâyet 1960’da Urfa’da vefat ediyor.

Kendisine verilen lakapla mütenasip olarak Bediüzzaman idrak ettiği mutlakiyet, meşrutiyet ve cumhuriyet dönemlerindeki her türlü fikri, siyasî ve sosyal dalgalanmaları takip ediyor, Kur’an ve sünnet ışığında tespit ve tahliller yapıyor. Bunları eserlerinde paylaşıyor. Onun her biri ayrı bir kitap çalışması hacmindeki tespit ve tahlillerinden birkaçına—basit ifadelerle—şöyle işaret olunabilir:

 a) Kâinat yahut evren mükemmel düzeni ve kusursuz işleyen yapısı ile Yaratıcının “büyük kitabı”, Kur’an da bu kitabın açıklayıcısıdır. Dolayısıyla kâinattaki düzeni inceleyen fen bilimleri ile Kur’an çalışmalarına yoğunlaşan din bilimleri birlikte tahsil edilmelidir. b) Kâinatta görülen “kanunlar” Yaratıcının irade sıfatından, Kur’an’la gelen “hükümler” de O’nun kelâm sıfatından gelen esaslar olup aralarında asla karşıtlık ilişkisi olamaz. c) Örgün eğitimin yapıldığı kurumlar ile (medrese, mektep), dinin derûnî yönüne odaklanan kurumlar (tekke, dergâh) arasında zıtlık olmamalı; her iki kurum insanların akıl ve kalplerini birlikte inşa etmelidir; Kur’an da insanı aklı ve kalbiyle birlikte tenvir etmektedir. d) İslamiyet en büyük insanlık (insaniyet-i kübra), şer’î ahkam ise en büyük medeniyettir (medeniyet-i fuzlâ).

e) Adalet, Kur’an’ın; bütününde, her sûresinde hatta her âyetinde açık veya zımnî olarak temel maksat yaptığı dört ana konudan birisidir. f) İnanç ve fikir hürriyetinin benimsenmesi istikametindeki gelişmeler hesaba katılarak günümüzde cihat; ilim ve fikre dayalı cihad-ı manevî şeklinde öne çıkmaktadır. g) İslam her türlü baskı ve istibdâdı kaldırmayı amaçlamış, şûra ve meşverete dayalı bir düzenin altını çizmiştir. h) Hürriyet imanın bir hassası, Rahman’ın bir hediyesi olduğundan idari kategoriler arasında demokratlığa vurgu yapmak gerekir. j) İslam toplumunun salahı; iman, ilim, şevk, muhabbet, merhamet, sıdk, izzet, fedakârlık, meşveret, hürriyet gibi değerlerin en güçlü şekilde hâkim olmasına bağlıdır. k) İçinde yaşadığımız ahir zamanda küfür ve dinî ahkamı etkisizleştirme çabaları fikrî mücadele yanında, her iki zihniyetin aynı zamanda “şahs-ı manevî” olarak gelmesi karşısında; yine fikrî mücadele yanında “şahs-ı manevî” teşekkül ettirerek mukabeleye tabi tutulmalıdır.

Sonuç olarak; 23 Mart Bediüzzaman’ın “şahsiyet-i maddiyesi”nin vefatının yıl dönümü. Ama o “şahsiyet-i manevîyesi” ile, Kur’ân hadimi olarak yaşıyor. Kur’an’ın manevî tefsiri olan Risale-i Nur’la gençlerin, insanların nesillerin imanlarını kurtarmaya koşuyor. Ne mutlu bu çabası karşısında ona destek olanlara, yardım edenlere!

Okunma Sayısı: 1245
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı