"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ben yaşlı değil, ihtiyar olacağım!

HATİCE AYDOĞAN YILMAZ
19 Şubat 2017, Pazar
İhtiyarlık hakkında hadisi şeriflerde şöyle zikredilmektedir. “Beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasaydı belâlar üzerinize sel gibi gelirdi.” Bir başka hadis-i şerifte de, “Hak Teâlâ, Müslüman olarak ihtiyarlayana azap etmekten haya eder” buyurmuştur. Risale-i Nur’da da şu ifadeler yer alır: “Ey sinni kemale gelmiş muhterem ihtiyar kardeşler ve ihtiyare hemşireler.”

Evet yaşlılık ve ihtiyarlık bunların kelime mânâları aynı gibi gözükse de muhtevasında çok büyük farklar vardır. Meselâ İhtiyarlar Risalesi var, yaşlılar risalesi diye yazmamış Üstad Hazretleri.

Yaşlının kelime mânâsı, “yaşı ilerlemiş, kocamış kimse” diye geçiyor lügatlarda. Fakat ihtiyar kelimesi, “iradesiyle seçebilen, seçen” mânâlarına gelmektedir. İhtiyar olmak seçebilmektir.

Allah hayırlı ömürler versin iki tane çok tatlı yeğenlerim var. Biri 8, biri 5 yaşında Hamza ve Zeynep. Sormuş oldukları sorularla, bazen şaşırtıyorlar bizleri. Onların masum halleri ders oluyor bana. Zeynep Anaokuluna gidiyor, hayatı anlamaya çalışırken bazen de bize anlatıyor o tatlı sözleriyle. Geçenlerde sayıyor, “babaannem eski, dedem eski, annemle babam yeni. Abimde bende yeniyim” diyor. “Eski değil yaşlı desene kızım” diyorum, “hayır, onlar eskimiş kırışları var” diyor, yüzlerindeki çizgilere bakıp. Bizlere eskimiş kelimesi çok soğuk geliyor. En sevdiğimiz bir eşyamızın, bir kazağımızın bile eskimesini istemiyoruz. Yaşlanmayı da hiç yakıştıramıyoruz kendimize âdeta. Hatta birbirimize, “genceciksin, ohooo daha çok genciz” deyip teselli ediyoruz kendi kendimizi.

7-8 yaşlarımdayken 40 yaş bana kocaman bir sayı olarak gelirdi. 17-18 yaşlarımdayken de, birinin vefat haberinin arkasından “daha çok gençti 51-52 yaşlarındaydı” dediklerinde, “hiç de genç değil, baya da yaşı varmış” diye düşünürdüm içimden. Oysa ki şu an düşüncelerim değişti. Çünkü yaşım 35 oldu, 40’da, 50’de daha ihtiyar gelmiyor, genç geliyor bana.

Geçmiş senelerde okumuş olduğum bir yazıda, yazarımızın birisinin şu cümlesi beni çok etkilemişti: “Ben yaşlanmıyacağım, ihtiyar olacağım” diyordu. Üstad Hazretleri de bu hususta, “ihtiyarlık sabahıyla uyanmak” tabirini kullanıyor. İhtiyarlığı bir uyanış olarak görüyor.

İnsanoğlu doğumundan ölümüne kadar olan zaman diliminde, hep bir doğru yanlış, hayır, şer hakikatleriyle savaşıyor âdeta. Aynı zamanda da, Ahiretini şekillendiriyor. Önümüze musîbetler, hastalıklar, bazen küçük büyük imtihanlar karşımıza çıkıyor. Tevekkül, teslimiyet, sabır ve ahiret inancı yetişiyor imdadımıza. Bunlarla hayat yolunda yol alabiliyoruz. Ümitlerimiz, hayallerimiz, arzularımızla dolu her günümüz. Yaşama sevinciyle kaldırıyor Rabbim her sabah bizi. Dertlerle doluyor bazı günlerimiz, halbuki bilsek o dertler insanı Allah’a götüren bir Burak gibidir. Bir bilsek musîbet isabetten geliyor, herkesin içinde bize gelmiş, bize isabet etmiş, belki bize çok hayırlar getiriyor. Çektiğimiz hastalığın arkasından sabırla, şükürle affedilmek geliyor. Cennet geliyor belki. Derdimiz sandığımız şeyler belki de bize mânevî derman oluyor. 

 Hani büyüklerimiz şükür için hep örnek verir ya, “her zaman bir aşağıdakini düşün” derler. “Ayakkabın yoksa, ayağı olmayanı düşün, gözünde ağrı varsa, gözü görmeyeni düşün” diye. Ayağın kırıldı diye üzülme, belki o kırılan ayak yerine mânen bir çift kanat verir, Cennette büyük mükâfatlar bekler bizi.  

Umudumuz Allah olsun. Sevdamız sevgimiz Allah’a olsun. Hayatımız ancak Allah inancıyla şekillenir, mânâ kazanır. Pusulamız şaşmaz. Bir nefes gibi ibadete sarıldıkça, duâya, yakarışa sığındıkça canımız can bulur. Ruhumuz kanatlanır. Vücut gençken, diriyken, hisler hevesler galeyandayken, nefsinin arzularına yenik düşebiliyor insan. Ama ne zamanki aklar düşüyor saçına, ihtiyarlık emareleri beliriyor bedeninde yüzünde. Ozaman ah diyor aynaya baktıkça, uyanıyor. Hani bir sultan vardır zamanın birinde, bir adamına görev verir, hergün ona ölümü hatırlatsın diye. Ta ki bir sabah saçına düşmüş akları görünce, adamına; “tamamdır, senin hatırlatmana gerek kalmadı” der. 

“Bak ihtiyarlık şafağı kulaklarının arkasından tulû etmeye başlamış, başının yarısı beyaz kefene sarılmış” diyor Aziz Üstadımız. Evet öyle haller var ki evveli de duâdır, ahiri de duâ. 

“Ya Rab! Kusurumuzu affet. Bizi kendine kul kabul et. Emanetini alma vaktine kadar bizi emanetinde emin kıl, Amin...”

Okunma Sayısı: 9029
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı