ABD Başkanı Donald Trump ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin 15 Ağustos 2025’te Ukrayna’daki savaşın sonlandırılmasına yönelik Alaska Zirvesi’nde bir araya gelmişlerdi.
Zirvenin ardından 16 Ağustos’ta Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, Almanya Başbakanı Friedrich Merz, İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Polonya Başbakanı Donald Tusk, Avrupa Konseyi Başkanı Antonio Costa ve Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen gibi Avrupalı liderler Ukrayna’yı desteklediklerine dair sert bir açıklama yapmışlardı.
Açıklamada “Ukrayna egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün etkili şekilde savunabilmesi için kesin güvenlik garantilerine sahip olmalıdır. Ukrayna’nın ordusuna veya üçüncü ülkelerle işbirliğine hiçbir şekilde sınırlama getirilmemelidir. Rusya, Ukrayna’nın AB ve NATO’ya katılmasına karşı çıkamaz. Rusya’ya uygulanan yaptırımlar sürdürülmelidir. Ukrayna kendi topraklarıyla ilgili kararı kendisi verecektir. Uluslararası sınırlar zorla değiştirilmemelidir. Çatışmaların sonlandırılması, adil ve kalıcı barışın sağlanması için ve Ukrayna’nın güçlü kalması adına daha fazlasını yapmaya hazırız” başlıklarına değinildi.
Beyaz Saray’daki 18 Ağustos’taki zirveye katılan Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelensky, Macron, Meloni, Starmer, von der Leyen, Finlandiya Cumhurbaşkanı Alexder Stubb ve NATO Genel Sekreteri Mark Rutte temelde yukarıdaki başlıkları görüştüler.
Ancak Avrupalı liderlerin taleplerini, Rusya’nın kabul etmesi pek muhtemel görünmüyor. AB ve NATO üyesi bir Ukrayna, Moskova tarafından güvenlik tehdidi olarak algılanacaktır. Batılı liderler, bu zorluğu Kiev’in NATO’ya üyeliğiyle değil, ama Ukrayna’da NATO’nun 5. maddesinin uygulanmasıyla aşılabileceğini tartışıyorlar. Bu fikir, NATO üyelerinin kabulüyle kesinlik kazanacaktır. Fakat böyle bir durumda da üyeliği olmadan herhangi bir coğrafyadaki savaşlara/çatışmalara NATO’nun jandarmalık yapması söz konusu olacaktır. Dolayısıyla üyeliksiz olarak 5. maddenin uygulanmasında, uluslararası sistemde değişikliklere yol açacağı, yeni jeopolitik ihtimalleri gibi problemler çıkacağından, kabulü pek mümkün değildir. Zaten Trump da Ukrayna’nın NATO üyeliğine sıcak bakmıyor. Ama Ukrayna’ya güvenlik garantilerinin verileceğini vurguluyor.
Washington’a desteklerini aldığı Avrupalı liderlerle katılan Zelensky ise, “Rusya’ya toprak vermeyeceklerini” söyledi. Buna karşılık Rusya’nın 21 Mart 2014’te referandumla ilhak ettiği Kırım’dan ve 23-27 Eylül 2022’de yine referandumla ilhak ettiği Donbas bölgesindeki Luhansk, Donetsk, Zaporozhzhia ve Kherson şehirlerinden vazgeçmeyecektir. Donbas’daki şehirlerin toprakları yüzde 70-90 arasında Rusya’nın işgali altında. Geri kalanları Ukrayna’nın kontrolünde. Aslında bu oran Ukrayna topraklarının yüzde 18’inin işgal edildiği anlamına geliyor. Tarafların, cephe hattındaki şehirleri, kontrol ettikleri kadarının kendilerinde kalmasını kabul etmeleri hâlinde, 07 Ekim 1949’da Batı ve Doğu olmak üzere ikiye ayrılan Almanya’ya benzeyecek. Böyle bir durumu Kiev ve Moskova’nın kabul etmeyeceği muhtemeldir.
Alaska’da Putin, sonraki zirve için “Next time Moskov” (bir dahaki sefere Moskova’da) demişti. Ancak Putin, zirvelerde Zelensky’le görüşmek istemiyor ve Avrupalı liderlerin sürece müdahilliğine taraf değil. Böylece Putin, meselenin Rusya-ABD arasında görüşülmesinden yana tavır alarak, Rusya’nın Batı merkezli uluslararası sahaya geri geldiğini, tüm izolasyonlara rağmen konunun muhatabının Moskova olduğunu gösteriyor. Bu arada bizim açımızdan önemli bir husus da Türkiye’nin bütün bu görüşmelerde denklem dışımda tutulmuş olması.
Bununla birlikte savaşın başlangıcından beri, Ukrayna’yı destekleyen ABD, Alaska ve Washington zirveleriyle gelinen noktada, artık savaşı sonlandırmak için arabuluculuk rolünü oynuyor. Washington’un savaşın sonlandırılmasıyla Çin ve Pasifik siyasetine ağırlık vereceği düşünülüyor. Böylece ABD’nin, Avrupa’dan uzaklaşacağı da tartışılıyor. Yine de Trump’ın Putin ve Zelensky’i bir araya getirmeye çalıştığı muhtemel zirve, problemin çözümünde en önemli gelişme olacaktır.