Gel ey gönül çeperimin nazlı bülbülü! Aşk merdivenimin ucundaki ışık.
Kalemimin mürekkebi, defterimin sayfası. Durgun suları hareketlendiren, hareketlileri coşturan nefes. Her akşam gökyüzüne bıraktığım hasret damlalarım, gündüz selâmlarım. Erguvanım, lâlem, ney’im, kanunum, tanburum, udum. Hicazım, nihaventim, rastım, İstanbulum...
Gel ey tarihi yüzdüren sular. Mimar Sinan’ın taşlara nakşettiği ruh. Beyazıt’ın kollarıyla asıldığı asır. Zamanı kollarında uyutan Haliç. Her an bir sürprizle karşılayıveren yaşanmışlıklar... Tarihim, camiim, çeşmelerim. Güvercinler, martılar ve kuşlar, kuşlar... Hepinizi ellerimde, avucumda tutayım. Dalgalarınız çarpsın sahilime. Vapurun düdüğü çalsın sonra. Hepinizi alıp koşturayım. Bir insan seli, giden kalabalıklar. Nereye yetişiyorsunuz hey, acelesi olmayan dünyada? Yetişeceğiniz tek şey vapurdan güneşin batışı olsun.
Dalgalarının sesi çarpsın içime. Hafiften eserse tatlı bir meltem, bir de gökyüzü. Yüzümü kaldırayım semaya, kapatayım gözlerimi. İstanbul içime dolsun. Ağır ağır hareket etsin vapur. Motorun sesini duyayım. Güvertede, yan tarafına oturayım. Martılar gelsin önüme. Bu yolculukların isimsiz kahramanları. Biraz sonra çay getirsin biri. Çantamdan simit çıkarayım, bir lokma kendime, bir lokma martılara... Var mıdır o zaman benden gamsızı, keyiflisi, güneşe bakarken. İstemsiz gülümsemeler, bir yudum çay ve martılarla paylaştığım simit. Dalgaların vapurun altından alınıveriyormuş gibi görüntüsü. Aslında ne güzel bir şiirdir bu, bir yolculuktan çok. Bu şiiri okumak, okumaktan ziyade yaşamak, bu şiirde bir mısra olmak, bir parçası olup bu resmi tamamlamak ne güzel bir mutluluktur yaşayana. Tıpkı Orhan Veli’nin dizelerinde olduğu gibi:
“Dikilir köprü üzerine
Keyifle seyrederim hepinizi
Kiminiz kuştur, uçar, şairane;
Kiminiz balıktır, pırıl pırıl
Kiminiz vapur, kiminiz şamandıra
Kiminiz bulut havalarda
Kiminiz düdüktür, öter;
Kiminiz dumandır, tüter;
Ama hepiniz, hepiniz...
Hepiniz geçim derdinde.
Bir ben miyim keyif ehli içinizde?”
Bir vapur keyfi değil mi hep bizdeki de. Bir boğaz serinliği, deniz seferi? ‘İstanbul benim’ diyebileceğim bir temaşa değil mi bu?
İstanbulu yaşamak, hem de bütün zerresiyle yaşamak, bu olsa gerek. Bir ikindi batışında, İstanbulda, boğaz vapurunda güneşi yakalamak... Şiirin, edebiyatın tadı, kıvamı sanki. Nereye girse renklerini konuşturuyor, nereye girse kokusunu koklatıyor. Vapurda bir akşamüstü serinliği. Ama her mevsimine meftun, ikliminde divanece dönenlere ne gam! Her şarkısını, her masalını severler İstanbulun.
Gönül kalbini bırakmak istiyor hep buralara. Yeşiline boyanmayı, kırmızısında yanmayı, mavisinde sönmeyi murad ediyor. Ve ılık ılık atan bir kalbin adımlarını bırakmak istiyor. Hasretle değen adımlarını...