Her gün, her an yazmalı biraz biraz.
Patlamak üzere olan bir balonun havasını yavaş yavaş indirir gibi yazmalı. Yazmasak çatlayacakmışız, nefes alamayacakmışız gibi yazmalı. Kaleme dokunmalı, sonra kağıda. Sadece bize özel, içimizdeki testiden damla damla akıttığımız mürekkeple yazmalı. İçimizi akıtmalı, gönlümüzü damlatmalı. Kalbimizin pasını siler gibi, billurunu akıtır gibi yazmalı.
Yazmalı işte...
Her şey defterin başına oturarak başlıyor. Boş sayfalar sana bakıyor. Çizgili bir defter, bir kalem ve dolmayı bekleyen satırlar... Yazmak çok da öyle abartılacak bir şey değil aslında. Bir kitapta okumuştum. Yazara kitap imzalatan birisi soruyor:
-Nasıl yazar olabilirim?
Yazarın cevabı gayet net:
-Yazarsan 'yazar', okursan 'okur' olursun kardeşim.
Mesele bu kadar basit aslında. Yazabilmenin, yazmaktan da öte içindekileri aktarabilmenin inanılmaz baş döndürücülüğü... Ama yazmak, aynı zamanda iyi bir okur olmayı da gerektirir. Bunu da belirtmekte fayda var.
Gerek bazı dost meclislerinde, gerekse sosyal medya platformlarında "yazmak çok zor" diyenlere rastlıyorum. Yazmak zor mu? Yazmanın hangi aşaması zor? Zaman zaman bende de olan kalemin tutukluğu, bir şey yazamama hâli midir acaba kastedilen? Bunlar benim de aklıma ara ara geliyor. Ama bir yüzdeye vuracak olsak, sanırım en zor kısmı, başı.. Karar verme, niyet etme, iradene alma, kalemin kâğıdın ya da klavyenin başına oturma... O kısım...
Yazmak adına hiçbir deneyiminiz yoksa, öncelikle günlük tutmayı deneyin. Eh, bunun için de niyet etmeniz gerek elbette. Her gün hayatınızda olan biten her şeyi yazın. “Şuraya gittim, buradan geldim, gelirken yolda kedi gördüm, onu okşadım ama elimi ısırdı, yağmur yağıyordu, hava güneşliydi, rüzgâr vardı” gibi basit cümlelerle işe başlayın. Bu basit cümleleri yazmayı alışkanlık haline getirdiğinizde göreceksiniz ki, normalde yaşadığınız ve daha önce fark etmediğiniz şeyleri fark etmeye başlayacaksınız. Bu sefer günlüğünüze yazdığınız satırlar renklenecek ve duygular da girecek işin içine.
"Bugün hava yağmurluydu. Etrafta su birikintileri vardı. Yoldan giderken hızla bu birikintilerin birine giren araba, üstüme su sıçrattı. Üstüm başım berbat oldu. Şoföre çok kızdım ama çoktan uzaklaşmıştı."
Meselâ burada kızgınlığımız girdi devreye. Duygularımız çeşitlendikçe satırlarımız da renklenecek, çiçek açacak emin olun.
İlerleyen zamanlarda da hadiselere nasıl baktığımıza gelecek sıra. "Su birikintisine hızla paat diye girilmez. Yoksa sıçrayan su, etraftaki insanlara zarar verebilir. Neden böyle basit bir şeyi bile düşünemiyoruz anlamıyorum." Bu cümlelerde de hem olaya bakışımız, hem de serzenişimiz var. Böyle böyle bir bakmışsınız, günlüğünüz, sizin neler yaşadığınızı, yaşadıklarınız karşısında değişen duygu durumunuzu ve bakışınızı anlatan bir kitaba dönüşüvermiş.
İşte yazar olmak da tam olarak böyle bir şey. Kendi yaşadıklarınız, duygularınız, tepkileriniz, toplumsal duyarlılığınız ve evet, tamamen sizin bakış açınız...
Zihniniz ve kaleminiz her daim açık olsun.
Elinize kalemi alıp haydin yazmaya!