Küçücük bir zerreden bir ummana dönüşmek...
Bir damlacık su iken okyanuslaşmak... Minik bir tohumken kocaman bir ağaç olmak, meyve vermek... Hayatın verdikleriyle sevinmek, üzülmek, kahırlanmak, sabretmek ama hep kendi içinde bir sancı duyarak büyümek, hep büyümek... Bir adım, bir adım daha, bir adım daha... Sürekli evrilen bir ivme... İşte dürr-i dânenin hikayesi..
Dünyada en ilginç iki şey nedir deseler, biri tırtılın kelebeğe dönüşmesidir, diğeri de bir kum tanesinin inciye dönüşmesidir derim. Dönüşen şeye baktığımda diğerinden hiçbir emare yok. Tırtıla bakıyorsun, bir de kelebeğe. Hiçbir benzerlik yok. Ama tırtıl, kıvrılıyor, buruluyor, kozasını örüyor ve o kozadan bir kelebek olarak çıkıveriyor işte. Açıklayacağımız hiçbir sebep yok. Bulacağımız hiçbir yol yok. Allah’ın inayeti, keremi, ikramı, bizlere merhameti demekten başka hiçbir şey diyemiyoruz. O kıvrıla kıvrıla yürüyen, çok fazla ayağı olan kurt gidiyor, yerine rengarenk kanatları olan, nazenin bir harikuladelik geliyor. Güzelliği karşısında sübhanallah demekten kendimizi alamıyoruz.
İnci tanesi de öyle. Baktığımızda kuma dair hiçbir şey göremiyoruz. Çağrışım yapacak kadar bile bir şey yok. Sebeplerin sukût ettiği yer... Ama istiridyeyi açınca içinden muhteşem renkte inciler çıkıyor. En iyi incilerin 7-8 senede oluştuğunu, 2 senelik incilerin daha şekilsiz olduğunu yazar kitaplar. Konunun uzmanları daha iyi bilir elbette. Ama bir kum tanesinin istiridyeyi sancılata sancılata böylesi bir güzelliğe dönüştürmesi... Kendi içinde sürekli sancılanıyor ve her sancılanma bir katmana dönüşüyor. Bu süreç tamamlandığında muhteşem güzellikte bir inci tanesi çıkıyor ortaya. Sadefinden ayrı güzellikler yapılıyor, incisinden ayrı.. Ve aslında belki yedi sekiz sene çekilmiş bir sancı zamanının elimize verdiğidir dürr-i dâne.
Divan edebiyatında da sıkça işlenen bir figürdür inci. Pek çok şair beyitlerinde ya benzetme yoluyla, ya da direkt kendisinden bahsederek kullanmıştır.
18. Yüzyıl şairlerinden Bursalı Beliğ’in şöyle bir beyti var:
“Halkın istidâdına vâbestedir âsâr-ı feyz,
Ebr-i nisandan sadef dürdane ef’i sem kapar.”
Yani insan kabiliyetine göre feyz eserlerinden, güzelliklerden istifade eder. Zira nisan yağmurlarından istiridye inci tanesi yaparken, yılan zehir yapar.
Güzelliklerden istifadeniz, ziyade olsun efendim...