"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Risale-i Nurlar’ı hayatımıza taşımak

Havva KÜÇÜK KONUR
31 Ekim 2020, Cumartesi
Bizi etkileyen, başımızı döndüren hakikatler, sadece onları okurken değil, hayatımızın her ânına taşıyabildiğimiz oranda bizim için muteberdir. Lezzetlendiğimiz besinlerin bize yaradığını, şifa olduğunu kana karışıp bizi iyi hissettirdiğinde nasıl anlıyorsak, okuduğumuz her bilgi ve hakikat de hayatın içinde onları okuyabildiğimizde müessiriyetini tasdik ettirmiş olur.

Risale-i Nurlar, aklımızın ve kalbimizin dostluğu, el ele vermesiyle bedenimizi, ruhumuzu her türlü doyuran eserlerdir. Besinlerin fizikî sindirimle küçük parçalara ayrılıp kimyevî sindirimle de artık kana karışacak en küçük birime dönüştüğü gibi, Risale-i Nur her hücremize sindirilene kadar bizi yalnız bırakmıyor, etkisini hissettiriyor. Bir kere ağzımızdan içeri girdi mi, o yiyeceğin tadını, lezzetini hissediyorsak, Risale-i Nur da bir kere bize rastladıysa, içimize girdiyse az ya da çok, öyle ya da böyle mutlaka müsbet tesirini icra ediyor. Bunun sebebi nedir acaba, hiç düşündünüz mü? Hayatının küçücük bir anında, herhangi bir yerde Risale-i Nur’u okumuş, dinlemiş, gerçekten muhatap olmuş bir insan, onun hüsn-ü tesirini üzerinde hemen hissediyor. Kendini o yazılanların içinde buluveriyor. Neden?

Bunun pek çok sebebini bulabilirsiniz. Pek çok sebep sıralanabilir ki, bence bunların başında, yazılan her bir harfin bile sıkıntısının çekilmesi, bedelinin ödenmesi gelir. Benim asıl üzerinde durmak istediğim diğer sebep, bize kâinatın ve hadiselerin dilini okuyabilmeyi öğretmesidir. Bunun altına da pek çok madde sıralanabilir. Etrafımızda gördüğümüz her mevcutta tefekkür ettirmesi, başa gelen her hadisede hikmet cihetini arattırıp sabra ve şükre götürmesi, musîbetlerin görünen yüzü kadar görünmeyen cihetine de nazarlarımızı çe- virmesi bunlardan bazılarıdır. Bazı bilim kurgu filmlerinde olur, otomatik şifre sistemi vardır. Dışarıdan ters bir hareket olursa sistem kendini kilitler. Ya da otomatik olarak açılır. Risale-i Nur da dışarıdan en ufak bir ters müdahalede insanı korumaya alan bir otokontrol sistemi gibi adeta. Ve dost düşman herkesten duyduğumuz bir söz: “Risale-i Nur Talebeleri insaniyet refleksleriyle herkesten çok farklı.”   

Risale-i Nur’u kitaplardan öğrenip hayatımızın her anında yaşattığımızda, bu şaşırtıcı sonuçları elde etmemiz hiçte zor değil. “Muallimlerimiz Allah’tan bahsetmiyorlar” diyen lise öğrencilerine “Sizin okuduğunuz fenlerden her bir fen, kendi lisan-ı mahsusuyla Allah’tan bahsediyor. Muallimleri değil onları dinleyiniz, “ diyen bir perspektif, her bir sanatta, fende, hadisede, olayda Risale-i Nur ve Kur’ân gözlüğüyle nasıl bakılır, yolunu da gösteriyor. Herşey Allah’ı anlatıyor, her mevcut, Cenab-ı Hakk’ın sanatını zikrediyor, her düzen ve denge bizi O’na ulaştırıyor. Aslında hakikatleri kitaplardan çıkarıyor ve hayatımızın en içine, hücrelerimize kadar taşıyor adeta. Kafamızı kaldırıp bakmamız kolaylığında gözümüzün önüne seriyor. Risale-i Nur’u sadece kitaplardan okursak, hakikatler satır aralarında kalır, dershane içinde kalır ve hayatımıza girmez. Nasıl ki cezbe halindeki derviş, zikirden sonra ne yaptığını hatırlamazsa, Risale-i Nur da bizim için okurken zevk aldığımız kitaplar mesabesinde kalır. İstifademiz de o nisbette cüz’î olur.

Nurlar’ı hayatımıza taşımak, kılcal damarlarımıza, belki hücrelerimize kadar sindirmek, herşeye Risale-i Nur gözlüğüyle bakmakla olur. Sanata, edebiyata, şiire, denemeye, romana, ele- mentlere, tepkimeye, vektörlere, üslü sayılara, vücudumuzun yapısına, hücrelere, enzimlere... Fenlerde, ilimlerde, Risale-i Nurlar’ı görmek bizim dünyaya tamamen entegre olmamızı engeller. Başarı ve güce odaklı günümüz anlayışı, dini, hayattan çıkarıp  vicdanlara hapsettiği oranda kendini başarılı addediyor. Risale-i Nur ise hayatımıza hayat, ruhumuza ruh olduğu oranda dünyanın süsünün, ufunetinin bize temas etmemesini sağlayacaktır.

Yeter ki Risaleler’le hemhal olup dünyaya da onun gözüyle bakmayı isteyelim. Yeter ki dünyanın cazibesine kapılmamayı can-u gönülden isteyelim. Yeter ki...

Okunma Sayısı: 1660
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ramazan ÇALIŞAN

    31.10.2020 15:56:44

    Benim asıl üzerinde durmak istediğim diğer sebep, bize kâinatın ve hadiselerin dilini okuyabilmeyi öğretmesidir. Diyorsunuz.Evet,"Ne güzel yaratılmışlar" diyerek, ibret nazarıyla onları seyreder; kâinat kitabını okur. Her a'zâ ve hâsseleri gibi, gözünü de daima Cenab-ı Hak hesabına ve izni dairesinde çalıştırır. Gözü, şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir mütalaacısı ve şu âlemdeki mu'cizat-ı san'at-ı Rabbaniyenin bir seyircisidir. Ve şu küre-i arz bahçesindeki rahmet çiçeklerinin bir mübarek arısı derecesindedir. Sözler

  • Ramazan ÇALIŞAN

    31.10.2020 15:43:59

    Evet bu asra öyle bir Kur'an tefsiri lâzım ve elzemdir ki; Risale-i Nur gibi akıl, fikir ve mantığı çalıştırsın, ruh ve kalb ve vicdanı tenvir etsin. Müslümanları, beşeri uyandırsın; intibah versin, gafletten kurtarsın. Sırat-ı Müstakim olan Kur'an yolunu göstersin. Sünnet-i Seniyeye ve İslâmiyetin şeairine muhalif olarak yaptırılan ve yapılan şeyleri fark ettirip, sünnet-i Peygamberîye (Aleyhissalâtü Vesselâm) ittibaı ders versin ve ihya etmek cehdini uyandırsın. Sözler - Konferans

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı