"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yarınlara...

Havva KÜÇÜK KONUR
14 Kasım 2020, Cumartesi
Her veda bir gelecek taşır yarına.

Ya da her gelecek bir vedayı bırakır ardında. Şimdiyse, yüzümüz istikbale, arkamız maziye dönüktür. Doğar doğmaz başlar bu çaba. Varoluş sancısının getirdiği göze görünmeyen ağrılardan biri de budur; büyümek... Biraz daha büyüsün, ele avuca gelsin denir, badi badi bir yürüsün denir, büyüyünce ne olacaksın denilir. Halbuki istense de istenmese de geçecektir o vakitler, büyüyecektir o çocuk. Ömrü var ise. Şu anına odaklanılsa, o anın keyfi çıkarılsa aldığımız zevk daha bir tam olur, çocuk endişesiz sevilir.

İnsan, yaşadıklarıyla örer kendini. Hayatına öyle ya da böyle girenlerle anlamını bulur, bestesini tamamlar. Hayatından geçmişini çıkarmak, yok saymak, mümkün olmayan bir çaba. Arkasıyla yaşar insan aslında, arkasına bıraktıklarıyla.. Yalnız bir şey var. Bütün bildiklerimizi alabora eden, belki de bu işin istisnası olacak tek bir şey... Mefkûre... 

İnsan bir şeye inandığında, onun varolmasına benliğini adadığında, gündüzüne gecesine onu yerleştirdiğinde, baktığı her varlıkta onu okuduğunda, rüyalarının ve gerçeklerinin gergefini mefkûresinin rengârenk ipleriyle işlediğinde farklı bir hâle bürünür. Benlik duvarlarını aşar, evc-i âlâya ulaşan nurânî bir sütuna dönüşüverir. İşte ancak o zaman, normalde işleyen hiçbir şey onda işlemez olur, diğer insanlardan beklediğiniz hiçbir şeyi ondan beklemezsiniz. Bekleseniz de sonuç değişmez, beklentileriniz boşa gider. Böylesi bir gönülü yolundan döndürmek mümkün değildir çünkü.

Sadece büyük mefkûrelerin şahbazları arkasına bakmaz. Bir amaca dönük olarak koşan bir üveyik, yorulduğunu hissetmeden kanat çırpar. Mihmandarlar önden yürür, başını arkaya döndürmez. Hedefinin büyüklüğü, azizliği onu yerinde de durdurmaz, ardına da baktırmaz. Evet, insanî tarafıyla bakar, geride bıraktığı insanlar tarafıyla bakar, ama hedefleri cihetiyle ardına dönmez. Ben neleri bıraktım, neleri feda ettim yönüyle de bakmaz. Çünkü insan neyi verdiğine bakarsa, feda ettiklerine yönünü dönerse, yavaş yavaş ‘verdim’ hazzını almak için vermeye başlar. Bu da vermenin ihlâsını kaçırır, Allah’ın rızasından uzaklaştırır. 

Gayesine ruhunu veren mefkûre insanı, o hâle bürünen bir küheylan, sadece ruhunun ufkuna kilitlenmiştir. Gözünde dünyaya dair, ona ait ne varsa silinmiş, dünyada varolan her şeyi arkasına almıştır. “Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu... Kur’ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem, orası da bana zindan olur. Milletimin imanını selâmette görürsem Cehennemin alevleri arasında yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken günlüm gül-gülistan olur” diyen Üstadın sözleri, böylesi bir ruhun feda edebileceklerinin sınırsızlığını ortaya koyuyor bir yerde. 

Tarık bin Ziyad 7000 askeriyle İspanya’ya geçtiğinde, askerin geri dönme umudunu kırmak için bütün gemileri yaktırmıştı. Hatta “gemileri yakmak” deyimi oradan gelir. Askere de demişti ki “İşte arkanızda düşman gibi bir deniz, önünüzde deniz gibi bir düşman. Nereye kaçacaksınız? Vallahi sizin için ancak sadâkat ve sabır kalmıştır.” O Tarık bin Ziyad ki, İspanya’yı bir Müslüman yurdu yapmaya azmetmişti. Azminin yolculuğuna gözünü karartarak yürüdü ve Cenab-ı Hak tevfik ihsan ederek muvaffak eyledi. İnsan bazen bulduğu çarelerle yeniden doğarken bazen de çareleriyle batar. Ve her şey sükût eder, her çare susar ve her şeye kulağını kapadığın, hiçbir çareye sığamadığın bir durumdayken ileriye atılırsın. Hiçbir şey düşünmezsin, hiçbir hesap yapmazsın. Hiç muradın kalmamıştır dünyadan yana. Bütün çarelerin ademe mahkûm olmuş, sukût etmiştir. İşte o ânın ileriye atılması, ıztırar lisanıyladır ki, kâl susmuş, hâl kalmıştır sadece. Ve hizmet eden, netice verdiren de hep o hâldir, hâlin kendisidir.

Feda ettiklerini ardında bırakırken hep bir döner bakar insan. Taşındığı eve, mezun olurken okuluna, gelin ya da damat olurken ailesine, bir şehri ya da ülkeyi terk ederken şehrine, ülkesine... Çok anlamlıdır o son bakış, çok şeyleri hâvidir. Ama hizmet insanı, ardına hiç dönmez. Her yer hizmettir, her şey hizmettir. Sılasız, gurbetsiz, visalsiz, firaksız bir iklimdir bu. Ve o iklimin sevdalıları, gözlerine maziyi hiç bulaştırmayanlardır. Adımları hep ileriye, istikbâledir çünkü. Firaksız vuslatlara, kışırsız özlere, batmayan güneşleredir..

Mevlâ yollarını açık eyleye!

Okunma Sayısı: 1979
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Müjdat Bayar

    14.11.2020 10:06:16

    Rabb'im, mefkûre üzere istikmette kalanlardan eylesin.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı