"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Zulmün olduğu yerde adalet olamaz

Hüseyin Şahin
04 Eylül 2025, Perşembe
Adalet duygusu o kadar insanî, o kadar vicdanî ve o kadar evrenseldir ki en büyük zulmü işleyenler bile kendilerini lafzî olarak bu duygunun dışında tutmuyorlar.

Ama bu, insan fıtratının ya da vicdanının, üzerinde birleşeceği bir adalet mefhumunun tanımlanamayacağı anlamına gelmez. Adalet, sözlükte “bir şeyi konması gereken yere koyma” anlamına gelir. Yani adalet “eşitlik” olmayıp, “hak edene, hak ettiği kadarını, hak ettiği şekilde vermek” demektir. Fakat bu tanımı daha berrak hale getiren şey adaletin her türlü zulüm ve haksızlığın zıddı olduğunu hesaba katmaktır. Daha açık bir ifadeyle, derecesi ne olursa olsun, zulmün olduğu yerde adalet olamaz! (Beşer zulmü içinde kaderin adalet ettiği konusu bahsizimizden hariçtir)

İnsanlardaki adalet duygusunun temeli Yaratıcımızın “adl” sıfatıdır. Kendisi zâtî bakımdan “adil” olan Rabbimiz insanların hilkatine, vicdanına da bu duyguyu koymuştur. Dolayısıyla dünyanın her yerinde, her insanın vicdanında gayet belirgin olarak bu duygu vardır. 

Kur’ân-ı Kerîm’de, “Allah size adaleti emreder…” (Nahl 16/90), “İnsanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmedin” (Nisa 4/58) gibi ayetlerden yola çıkarak müfessirler, “kendisi adil olmayan böyle bir emir verebilir mi” diyerek bu tür ayetlerin Onun adaletine delil olduğunu söylemişlerdir. Adaletin zıddının zulüm olup Kur’ân-ı Kerîm’de çok kesin olarak Rabbimizin bundan berî olduğu ifade edilir: Bu konuda ayetlerden birisi şudur: “Rabbin kullarına asla zulümkâr değildir” (Fussilet, 41/46). 

Adaletin “hak edene hak ettiği kadarını vermek” anlamından yola çıktığımızda yaratılışın yani âlemin en küçük biriminden en büyük varlığına kadar her şeyin ölçülü ve muvazeneli olduğunu görüyor, dolaysısıyla Âlemin Var Edicisinin de adil olduğunu anlıyoruz. İslâm âlimleri “ölçü, ölçülülük ve dengenin sağlanması” açısından kainatın, Allah’ın adaletini güneş gibi gösterdiğini ifade etmişler, Kur’ân’da “göklerde mizan konduğunu” belirten ayetin (Rahman, 55/7) de buna delil olduğunu belirtmişlerdir.

Allah-kul ilişkisinde adalet, kulun Ona iman etmesi, Onun gösterdiği istikametten gitmesi, Onun rızası dairesinde hareket etmesi, emir ve yasaklarına riayet etmesi gibi sıralanabilir. Bu bağlamda kulun zulümkâr olması ise bunlardan uzak kalması yoluyla meydana gelir. Yani küfür, şirk, dalâlet, isyan, Ona layık olmadığı halde, Ona izafede bulunmak haksızlıktır, zulümdür. Nitekim mesela, bir ayette “Muhakkak ki şirk en büyük zulümdür” (Lokman, 31/13) buyrulur.

İnsanlar arası ilişkilerde ise adalet doğru olmak, ölçü ve tartıya dikkat etmek, insanların mal-can ve namuslarına riayet etmek, kanaatkâr olmak, işi ehline vermek, emaneti korumak gibi bir dizi fazilet sayılabilir. Adaletsizlik yani zulüm ise bunların zıddı olup mesela, yalan söylemek, iftira atmak, insanların malına-canına-namusuna ilişmek, yalancı şahitlik yapmak, zulme rıza göstermek, emaneti ehline vermemek, israf etmek… gibi birçok haksızlık türü sayılabilir. Kur’ân adaletin tesisi ve haksızlığın reddedilmesi için o kadar açık hükümler koymuştur ki bırakalım zulmetmeyi, zulmedenlere meyletmeyi bile azap vesilesi saymıştır (Hud, 11/113).

Okunma Sayısı: 157
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı