"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İman Nûru Ve “Mutlak Nûr”dan Gelen Konuşma Olarak Kur’ân-ı Kerîm

Hüseyin Şahinoğlu
13 Mayıs 2019, Pazartesi 00:24
İMANIN MAHİYETİ

Allah zâtı bakımından “mutlak” yani her türlü zaman ve mekân kayıtlarından uzak olduğu gibi zâtî sıfatları bakımından da mutlaktır, yani O’nun zâtî isimleri, nitelikleri sınırsızdır; her türlü zaman ve mekân kategorilerinden uzaktır. 

Âyetlerde ve hadislerde işaret edildiği üzere (Nûr 24/35; İbn Mâce, “Duâ”, 10) Allah’ın bir ismi yani bir özelliği de O’nun “nûr” olmasıdır. Ancak O’nun nûr olması elbette yaratılmış olan, zaman ve mekân kayıtlarıyla sınırlı olan bildiğimiz “nûr” cinsinden bir nûr olduğu anlamına gelmemelidir. Yani O mutlak nûrdur. Nûr olması Zâtındandır, nûr olmasının öncesi ve sonrası yoktur, “nûr”luğu belli kişilerle, belli toplumlarla, belli coğrafyalarla –daha ötesini söyleyelim- belli yıldız kümeleri ya da galaksilerle sınırlı değildir.

O, “nûr” ismi yahut özelliği ile meselâ, yeryüzünü (diğer gezegenleri olduğu gibi) güneşle pırıl pırıl aydınlatır. Meselâ O, karanlık geceleri ay ve yıldızların munis ışığı ile aydınlatır. Meselâ O, sema âlemini adlarını bile bilemediğimiz sayısız ışık kaynağıyla ışıklandırır, aydınlatır.

Mutlak nûr olan Allah, adına ister şahadet âlemi diyelim, ister fizik âlemi veya kâinat diyelim yeri ve gökleri “nûr” isminin tecellisi ile pırıl pırıl aydınlattığı gibi ışığa muhtaç gönüller de aydınlatır. Karanlıklar içinde bocalayan toplumları da aydınlatır. Her insanın aklına ya da gönlüne düşen “hususî” karanlığı da giderir, aydınlatır. 

Mutlak Nûr’un, gönülleri, asırları ve toplumları aydınlatması nasıl gerçekleşiyor, diye düşündüğümüzde karşımıza çıkan hakikatin adı “vahiy” oluyor. Allah tarih boyunca gönderdiği kitaplarla asırları, nesilleri, toplumları, fertleri, her ferdin özel sıkıntılarını vahiy ışığıyla aydınlatıyor, nûrlandırıyor, diye görüyoruz.

İnsanlık tarihi boyunca ilk insan ve ilk peygamber Hz. Adem ile başlayan vahiy gerçeği ya da “nûrlandırma” veya aydınlatma son peygamber Hz. Muhammed (asm) ile birlikte Kur’ân-ı Kerîm üzerinden evrensel bir boyutta devam ediyor.

Evet, Kur’ân-ı Kerîm Mutlak Nûr’dan gelen bir ışık, bir projektör, bir aydınlatmadır. 

Bu gerçekliği Yüce Yaratıcımız Teğabun Sûresi’nin 8. âyetinde bizzat şöyle ifade ediyor:

“Öyleyse Allah’a, Peygamberine ve indirdiğimiz “nûr”a iman ediniz. Allah yaptığınız her şeyden haberdar olandır”.

Bu âyette “indirdiğimiz nûr” diye geçen ifade ile Kur’ân-ı Kerîm’in kast edildiği gayet açık olarak gözüküyor. Hz. Muhammed’den (asm) bu yana, insanlık tarihine baktığımızda da yüzyıllardır –muhatap olma seviyesiyle bağlantılı olarak- bu semavî kitapla fertlerin ve toplumların gerçekten yollarını aydınlattığını biliyoruz.

Kur’ân nasıl aydınlatıyor? Bu kitap her şeyden evvel âleme varlık veren Mutlak Yaratıcı’nın beyanı olduğu için önce varlığı okuyor. Varlık âleminin üzerindeki örtüleri kaldırıyor. Varlıkların, Var Edicisi’nin kudret, ilim, irade gibi özelliklerine nasıl işaret ettiğini öğretiyor. Aynı şekilde varlığın başının ne olduğunu (mebde) ve varlığın sonunun ne olacağını (mead) belirterek zamanı okuyor, zaman kareleri üzerindeki sisleri kaldırıp aydınlatıyor. İnsanların varoluşsal problemlerini çözüyor. 

Hayatı, musîbetleri, ölümü nasıl anlamak ve açıklamak gerektiğini öğretiyor. Hatta bu kitap, “Kur’ân Mutlak Olan’dan gelen bir konuşmadır, Yaratıcım bana ne diyor” diye samimî tutum sergileyen insanların özel sıkıntı ya da problemlerinin aydınlatılmasını sağlıyor; bir nevi “ışık” işlevi gerçekleştiriyor.

Burada “iman nûru” kavramının çağrışımı bağlamında Kur’ân-ı Kerîm’le ilgili olarak şu noktayı akıldatutmak gerekiyor: Kur’ân’ın indiği tarihî bir süreç, bir coğrafya, ilk muhatap kitlesi olmakla birlikte; O Mutlak Kaynak’tan, Mutlak Nûr’dan geldiği için anlamları belirli bir zaman ve mekânla kayıtlı değildir. Dolayısıyla Kur’ân, doğru muhatap olunduğunda her insanın, her zaman, her problemine ışık tutacak özelliklere sahiptir. 

Bütün bu hususlar çerçevesinde denilebilir ki, iman nûru, bir mü’minin kalbinde Kur’ân nûrundan ışık alan manevî bir ziya, manevî bir nûr, manevî bir ışık hüviyeti arz ediyor. 

İnsanlar Kur’ân’a Mutlak Olan’dan gelen mesaj diye baktıklarında, -bakmaları seviyesinde ve içtenliğinde- bu nûrdan daha çok ışık alıyorlar ve bu suretle iman nûrugönüllerinde daha çok artıyor, daha çok güçleniyor, daha çok parlıyor.

Okunma Sayısı: 1687
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı