"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Uyuma ve uyanma farkındalığı

Hüseyin Şahinoğlu
03 Ağustos 2019, Cumartesi 00:30
Gecenin bir vaktinde, odamıza çekilip loş ya da karanlık bir ortamda başımızı yumuşacık yastığa koyup gözümüzü kapattığımızda, muhtemelen birkaç dakika sonra dalıyor, “bilinç ışığımız” sönüyor, tatlı bir uyku âlemine göçüyoruz.

Ara ara bilinçsiz şekilde sağdan sola, soldan sağa dönüyor, ayağımızı çekip uzatıyor, kendimizi uykunun sıcak kollarına teslim ediyoruz. Saatler sonra sabaha doğru ya da sabahın bir vaktinde bilinç ışığımız tekrar yanıyor, göz kapaklarımız açılıyor ve dinlenmiş olarak güne uyanıyoruz…

Uzmanlara göre, herkesin, her gün yaşadığı bu tecrübe hiç şüphesiz çok bileşenli karmaşık bir süreç olarak gelişiyor ve gerçekleşiyor. 

Eğer başımızı yastığa koyduğumuzda kolayca uyuyor, gözümüzü açtığımızda da kendimizi dinlenmiş olarak buluyorsak, uyuma ve uyanmanın “sıradan” bir olay olmadığını kabul etmemiz gerekiyor. Bugün itibariyle bilinen uyku bozukluklarının sayısı 80’i geçiyor. 

Dünyada azımsanamayacak oranda insan, uyku bozukluklarının birisiyle malûl olarak yatakta uyuma “mücadelesi” veriyor. Birçok insan saatlerce yatakta kıvranıyor, uyuyamıyor, uyuyamadıkça sinirleri daha da bozuluyor. Bu insanlar yatakta en genel niteliği ile “dinlenme” demek olan uykuyu değil, adeta kaosu ve ıztırabı yaşıyor!

 Hayatımızın takriben üçte birini ya da dörtte birini alan “uyku” ya da “uyuma” ve peşinden gerçekleşen “uyanma” baştan sona kadar harikulâdeliklerle dolu gözüküyor. Bugün bu konuda bilinenler yüzlerce araştırma, kitap ve makalede ilginç bilgilerle gündeme getiriliyor! 

Uykunun tanımı ve mahiyeti, uykunun REM ve NREM diye anılan safhaları, bu safhalarda olup-bitenler, uyku esnasında karaciğer, böbrek, bağırsaklar ve kalp gibi organların faaliyetlerinin yavaşlaması ve böylece bir bakıma dinlenmeleri; buna karşılık beynin gün içinde alınan trilyonlarca “bit”lik bilgiyi işlemesi, sinir sisteminin dinlenmesi için ne kadar uykuya ihtiyaç olduğu vb. konular çok çarpıcı detaylar ihtiva ediyor!

Meselâ, uykunun beynimizle olan ilişkisi hakkında şu detay paylaşılıyor: Uyku, bir yönüyle, beynimizin öğrendiği bilgileri uzun süreli kullanımı için “depolama” süreci niteliği taşıyor. Gece uykusunun REM safhasında, beynimizde çok canlı çalışmalar cereyan ediyor. Bu anlarda insanlardan kaydedilen beyin dalgaları, beynin neredeyse gündüz vakti uyanık olduğu kadar aktif bir durumda olduğunu gösteriyor. Buna göre söz konusu dönem beynimizin gün boyu aldığı bilgileri “ayıklama, temizleme ve kaydetme” işini gördüğü zaman aralıkları olarak gözleniyor…

Uyku ve uyanma ile ilgili olarak yapılan araştırmalarda elde edilen bilgiler, seviye bakımından ne olursa olsun, ya da bizim bunlara nüfuzumuz hangi oranda olursa olsun, her gün yaşadığımız bu tecrübenin gerçekte ne kadar muhteşem, ne kadar harika, ne kadar gizemli bir olay olduğunu anlıyoruz. Ne ki çoğu defa, neredeyse her konuda olduğu gibi, bu konuda da “alışkanlık” perdesi/gafleti ile bu ihtişamı, bu fevkalâdeliği görmüyor, düşünmüyor yahut da oralı olmuyoruz! 

Başka bir ifadeyle her şeyi “sıradan”, “zaten olması gereken” diye görüyor ve geçip gidiyoruz. Oysa başta kendi varlığımız, kendi anatomimiz, beden yapımızdaki her bir organımız, yeme-içme-uyuma-uyanma gibi yaşadığımız her hal ve durumumuz olmak üzere âlemde hiçbir şey “sıradan”lık özelliği taşımıyor. Daha açık olarak ifade etmek gerekirse sıradanlık; varlık, fiil ve olaylarda değil; bizim bakışımızdaki eksikliğin/yanlışlığın ortaya çıkarttığı bir kabulden başka bir şey değildir!

İşte, türlü ifadelerle her zaman dikkat çekmeye çalıştığımız üzere, iman nûru her şeye “insanî donanımlarımızla bakıp, düşünüp, varlık ve olaylardaki özellikleri varlıkların kendisine ya da çevresine veremeyeceğimizi (lâ ilâhe) diyerek görüp, kendisi kâinat cinsinden olmayan Mutlak Varlığa intikal etmek (illa Allah), bu intikal ya da iman ile artık her şeyi o nazar ve gözlükle görmenin adı oluyor! Bu nazarla her şey O’nun adına aydınlanıyor, ışıklanıyor, nurlanıyor!

Uyku ve uyanma olayına ya da sürecine bu nazarla yani iman nûru ile baktığımızda “uyuduğumuzu ve uyandığımızı” değil; “uyutulduğumuzu” ve “uyandırıldığımızı” anlıyoruz. Uyumayı bir anlamda, küçük bir “ölüm”, uyanmayı da küçük bir “haşir-dirilme” gibi düşünüyoruz. 

Nitekim Resul-i Ekrem’in (asm) uyumak üzere yatağa girdiğinde okuduğu şu duâ da bunu yansıtıyor: “Allahümme bismike emûtu ve ahyâ: Allah’ım, Senin adınla ölür/uyur, Senin adınla uyanır/dirilirim”. 

Yine Resulullah’ın (asm) uyandığında okuduğu şu duâ da aynı hakikati dile getiriyor: “Elhamdü lillâhi’llezî ahyânâ ba’de mâ emâtenâ ve ileyhi’n-nüşûr: Bizi ölümden/uykudan sonra hayatlandıran/uyandıran Allah’a hamd olsun, yeniden dönüş O’nadır” (Buharî, “Daavât”, 9).

İşte iman nûru zirvede olan Resul-i Ekrem (asm) her şeyde olduğu gibi uyuma ve uyanmada da bizi Rabbimizle buluşturuyor, tevhidi yaşıyor, tevhide dikkat çekiyor, biz ümmetine de, Kur’ân’ın ifadesiyle “üsve-i hasene” yani güzel bir örnek oluyor! Her alanda ve her konuda onu örnek alanlara ne mutlu!

Okunma Sayısı: 2449
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı