EVLER insanların barınmak ve husûsi hayatlarını geçirmek üzere yaşadığı yer ve mekânlardır. Ayrıca mesken, beyt, dâr, kulübe, tünek denildiği gibi kadın ve aile mânalarında kullanılmakta ve insanlardan başka onların hayvanlarını da barındıran mekân ve sığınılan yer olarak da ifâde edilmektedir.
Ev; göçebelerde çadır, oba olarak da isimlendirilir. Bunun yanında eski Türk evleri umumiyetle kerpiçten olup, ağaçların çokça kullanıldığı evlerde her şey düşünülmüştür. Oturma ve yatak odaları, yüklükler, raflar, banyo yerleri, bahçe ve avlular, hayvanlara ayrılan barınaklar mutlaka olurdu.
Dam da denilen kışlık evlerin yanı sıra bahçelerde de yazlık evler olur ve bunlar umumiyetle ahşap ağırlıklıdır. Toroslarda bu evlere karpışta (karpuşta), Karadeniz’de paska denilmektedir. Durumu iyi olanların evleri daha gösterişli ve iki, üç katlı inşa edilir, sofa ve eyvanları (sundurmaları) bulunurdu. Bey konakları bunlara en iyi misaldir.
Bir veya iki katlı, bilhassa bahçeli bir evi hâyal ve ümid etmişimdir. Böylesi bahçeli evlere dâima imrenmişimdir. Bahçesine ağaç ve çiçeklerden başka mevsimine göre sebzeler ekip yetiştirir, sonra da bir ağaç altına yerleştirilmiş peykelere (sedire) kurulur tahta masanın başında dinlenir ve yemeğimi yer içer, asude bir şekilde kitabımı okurum. ‘İşini bilen bir memur’ olamadığımdan mıdır, nedir? Bu yaşıma kadar böyle bir imkâna kavuşamadım. Bundan sonra da mümkün görünmüyor. İşte böyle bir evde kendime ait bir oda olacak, duvarları kitap raflarıyla kaplı ve uygun bir yerinde çalışma masam hep arzum olmuştur. Ayrıca, evin içerisinde dolaşan ve insana mûnis bir arkadaş olan bir kedinin bulunması ne kadar güzel olacaktır.
Öğretmenin uygun çalışma zemini olan eve ihtiyacı olduğu kadar, öğrencinin de dersini rahatça çalışabileceği vasatta bir yuvaya ve hatta kendine ait bir odası olmasına lüzum vardır. Böylesi bir imkân mevcutsa, bu ne güzel bir hâlettir. Ve her meslek sahibi için olduğu gibi, kullanışlı ve huzurlu bir ev, öğretmenin ve öğrencinin başarısını arttırmada mühim bir rol oynayacaktır.
Her neyse, günümüzde eskinin bir-iki katlı, bahçeli müstakil evleri yerine çok katlı ve hatta siteler halinde binalarda yaşıyoruz. Bununla beraber eski komşuluklar ve dayanışma, gidip gelmeler yok. Beş daireli apartmanlarda bile beş aileden belki de üçüyle bile görüşülüp konuşulmuyor. Hâlbuki evler, ailenin mutlu bir şekilde yaşadığı yer olmakla beraber gelip gitmelerin, dostlukların kurulduğu ve devam ettiği mekânlardır da.
Evlerimiz her bakımdan insan için lüzumlu yerlerdir ve yaratılış icabı vazgeçilmezidir. Barınmadan başka sığınma, korunma ve serbestlik içerisinde hürce yaşamasına imkân veren mahaldir de. Zira; Bediüzzaman Hazretleri ne güzel ifâde ediyor: “İnsanın, hususan Müslümanın tahassungâhı ve bir nevi Cenneti ve küçük bir dünyası hânesi ile aile hayatıdır.“ Evet, insanın ve ailenin kalesi hükmünde olan evdeki hayat, problemsiz ve mutluluk içerisinde yaşanıyorsa, daha dünyada ne istenir? Ben şahsen bunu nefsimde yaşıyor ve müşahede ediyorum. En rahat ettiğim ve gitmeye can attığım yer evim olmaktadır. Zaten insanların çoğu, ‘bir oda da olsa kendi evim olsun‘ veya ‘evim gibisi yok‘ diyerek bunun ehemmiyetini her dâim dile getirmektedirler, vesselâm.