“Tedenni-i milletten ciğeri yanmış gibi feryadüfigân ederek ‘Ah, ah, ah! Vaesefâ!” diyen Üstad Bediüzzaman, kurtuluşun maarifte olduğunu yine 1900’lü yılların başında İstanbul gazeteleri için yazdığı makalelerde, “Hürriyete hitap” nutuklarında ve şark aşiretleriyle yapıp Münazarat adıyla kitaplaştırdığı sohbetlerinde ifade etmişti.
Geliştirdiği maarif projesini Kur’ân-kâinat bütünlüğü ekseninde vicdanın ziyası olan dinî ilimlerle aklın nuru olan modern fenleri kaynaştıran bir temele bina etmişti. Böylece, asırlardır devam eden ve son devirde ihtiyaçlara cevap veremez hale gelen tekke ve medrese ile, yeni gelişen modern mektepleri birleştirip, üç ayrı eğitim kanalını doğru bir zeminde buluşturmayı öngörmüştü.
Bu yönüyle, tevhid-i tedrisatı kaçınılmaz bir ihtiyaç ve gereklilik olarak ilk gündeme getiren kişi Bediüzzaman.
Birbirinden kopuk üç ayrı kanalda yetişecek nesiller arasında meydana gelecek kopukluk ve derin uçurumu gidermenin en isabetli formülünü bu şekilde ortaya koymuştu.
Ama ne yazık ki, cumhuriyet sonrasında tevhid-i tedrisat adı altında yapılan şey, medrese ve tekke çizgisini tamamen budayıp, eğitimi mektep üzerine oturtmak ve onu da çarpık bir laiklik anlayışına bina etmek oldu.
Oysa asırlardan beri gelen iki köklü geleneği bir çırpıda kesip atmak her şeyden önce sosyal kanunlara aykırı olduğu gibi, dinin yerini bilim ve milliyetçilik gibi kavramlarla doldurmaya kalkışmak da fıtratla çelişiyor.
Çünkü sosyal realiteler “Ben yaptım, oldu” mantığıyla ve baskılarla ortadan kalkmıyor. Belki bir süreliğine görünürlüğünü kaybedip gizleniyor, ama ilk fırsatta yine ortaya çıkıyor.
Türkiye’de olan da bu.
Cehaletin izalesini hedefleyen eğitimin hem resmî dille, hem de mahallî lisanla verilmesi gerektiğini de ifade etmişti Said Nursî.
Maksat, eğitimsiz insan bırakmamaktı.
Fıtratın gerçekleri üzerine bina edilmiş, akıl-vahiy, din-bilim bütünlüğüne dayalı, hürriyet ortamında hayata geçirilecek doğru bir eğitim seferberliği, Üstadın “üç düşman” olarak nitelediği cehalet, zaruret ve ihtilafları bitirip, istibdadın ürettiği bilumum olumsuzluklardan kurtulmanın ve ırkçılık kaynaklı fitneleri boşa çıkarmanın en sağlam ve kalıcı çaresiydi.
Terörün kökünü kurutmanın da…