Yaşar Kemal’in o destansı üslubuyla okuyanı sarıp sarmalayan, bilmediği bir dünyanın içine çeken “Demirciler Çarşısı Cinayeti” adlı romanı bu cümleyle başlar ve bu cümleyle biter. Hani şu romanı okumayanların bile dillerine pelesenk olan cümle: “O iyi insanlar, o güzel atlara bindiler çekip gittiler...”
Ne kadar anlam yüklü, ne kadar iç sızlatıcı bir cümle! Hele yaşadığımız ülkenin geçmişiyle bugününü düşününce! Her neslin kayıp bir nesil olduğu ülkemizde giderek artan yozlaşmayı, sanki toparlanamayacakmışçasına bozulup dağılan toplumdaki çürümeyi düşününce...
Geçtiğiniz hafta sonu konferans vermek için gittiğim Tire-İzmir-Manisa’da nedense bu cümleyi hatırladım ama bir farkla ve şükrettim. Çünkü “İyi insanların bir kısmı hâlâ gitmemişti ve gideceğe de benzemiyordu… Onlar bu topluma maya olmak için var kuvvetiyle çalışan, gayret eden, yorulan ama vazgeçmeyen serdengeçtilerdi ve iyi ki varlardı…”
Bana bu cümleyi hatırlatan Yaşar Kemal’in “Demirciler Çarşısı Cinayeti” romanının kısa özeti şöyledir: “Dünyayı dolaşan genç adam güzel bir şehre gelir. Gözleri Emir Sultan’ın gözlerine benzer. Kaşları çatık, rengi yanık, kalın dudakları soluk, ince, uzun boylu erkek güzeli biridir adeta. “Dünyada bir Arap atının tayı güzel olur, bir de erkeğin yakışıklısı” derler ya o misal işte… Genç adam atından iner; bakar ki bu şehir başka, öteki şehirlere hiç benzemiyor. Şehrin insanları dünyanın en kanı sıcak, en cana yakın insanları. Konuk için dersen deli divane oluyorlar. Fakiri yok gibi, zengini de cömert mi cömert. Bet bereket dersen yedi iklim dört bucaktan taşıyor. Bu şehrin insanlarının yüzyıllardan beri büyük bir mutluluk içinde oldukları besbelli... Bu şehir ahalisinin hiç bir şeyden şikâyetleri yok. Bir şikâyetleri varsa o da ölümden. Her hal ölüm bile güzel olur bu şehirde. Yolcu böyle düşünür. Bu şehirde bir de çok güzel atlar vardır. Küheylan cinsi, rahvan misali, cins cins, don don. Dorusu doruların en parlağı, alı kırı, kulası, demirkırı, yağızı da öyle. Burada atların donları da bir başkadır. Her bir atın tüyleri yıldır yıldır, her birisi sürmeli gözlü ceren gibi. Adam bu güzel şehre, bu iyi insanlara, bu cins atlara hayran kalır. Bu şehirde bir süre konakladıktan sonra istemeden de olsa ayrılmak zorunda kalır. Bundan sonra da nereye gittiyse, kimi gördüyse yıllar yılı bu şehri, bu insanları, bu atları söyler durur. Dilinden hiç düşürmez gördüklerini ve hissettiklerini… Hayranlığını bir ömür dile getirip, bütün insanları da bu şehre hayran bırakır. Zaman geçer ve her fani gibi o adam da yaşlanır. Günlerden bir gün kendi kendine; “Ölmeden, şu güzelim dünyayı terk etmeden varayım da o güzel şehri, o iyi insanları, o soylu atları bir daha göreyim, hiç olmazsa, şu dünyadan ağız tadıyla ayrılayım” diye söylenir. Ora senin, bura benim günlerce yol teper, bir sabah iyi insanların, güzel atların mutlu şehrine gelir. Gelir ama gördüklerine inanamaz; ne o şehir gördüğü o eski şehirdir, ne o insanlar eski insanlardır, üstelik atlar da yoktur. Her şey değişmiş, her şey bambaşkalaşmıştır. O eski konuksever, her bir sözleri cana can katan kişiler gitmiş yerine verdiği selamı bile almayan, hatta yüzüne bile bakmayan hissiz insanlar gelmiştir. Şehrin büyük çayırları, ovası, tarlaları, ahırları da bomboştur. O ceren gibi atların esamesi bile yoktur. Adam şaşkınlığından, kederinden ne edeceğini bilemez. Beli bükülür, ıssız, yıkık, bir örene dönmüş şehri lal-ü ebkem dolaşırken o eski, mutlu günlerden kalmış yaşlı bir adama rastlar; adam sırtını bir hanın yıkık duvarına vermiş, güneşleniyordur. Aksakalı kir içinde, kızarmış hastalıklı gözlerine sinekler üşüşmüştür. Kederinden dişleri kenetlenmiş o yaşlı adama sorar: “Bir zamanlar bu şehirde konuksever, sıcak yürekli, dost canlısı iyi insanlar, ceren gibi, kırmızı mercan gözlü, uzun boyunlu, kalem kulaklı, suna gibi cins atlar vardı. Onlara ne oldu?” Yaşlı adam, azıcık doğrulur içerisinden derin bir aaah çekerek, mahzunlaşır ve gözleri nemlenerek: “O iyi insanlar, o güzel atlara bindiler çekip gittiler...” der.
Allah’tan konferans için gittiğim Tire-İzmir ve Manisa’daki iyi insanların bir kısmı o iyi atlara binip gitmemişti de, onlarla hemhal olabildik. İyiki varsınız ve iyi ki ordasınız. Konuk severliğiniz için tekrar tekrar teşekkürler…