"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Türk Birliği mi, İslâm Birliği mi?

M. Latif SALİHOĞLU
07 Mayıs 2025, Çarşamba
Tarihin hiçbir döneminde “Türk Dünyası Birliği” kurulmuş değil. Aksine, eski Türk devletleri büyüdükçe ekseriyetle “Doğu-Batı” diye bölünmüşler: Doğu-Batı Karahanlılar, Doğu-Batı Göktürkler, Asya ve Avrupa Hunları, Büyük ve Anadolu Selçukluları, vd.

Buna mukabil İslâm Birliği fikri ise, harikulâde bir dehâ ile kurulmuş ve yaklaşık dört yüz sene müddetle (1517-1917) hayatiyetini sulh ve selâmet içinde devam ettirmiştir.

Bazı kimseler için Büyük Türk Dünyasını hedef alan “Turan ülküsü” en büyük idealdir. Bu kesimin bazı mütedeyyin fertleri “Önce Türk Birliği, sonra İslâm Birliği” fikrini dillendiriyor. 

Oysa ki, bu iki birlikten birincisi hayalîdir, farazîdir; yani bir ütopyadan ibarettir. İkincisi olan İttihad-ı İslâm ise, Sultan Selim zamanından itibaren ayniyle vâki olmuştur. Mâlum, “Bir şey vâki ise, o şey mümkündür” sözü, içinde muhkem bir prensibi barındırıyor.

«

Üstad Bediüzzaman’a göre üç çeşit milliyet var: 1- Menfi milliyet (ırkçılık); 2- Müsbet milliyet (milliyetini İslâma kale yapmak); 3- Kudsî milliyet (din-İslâm kardeşliği.)

Hz. Bediüzzaman, Lemeat, Mektubat ve sair eserlerinde ise, tâ bir asır önce hülâsaten diyor ki: 

Ey Türklük dava edenler! 

Bir asır önce olsaydı, milliyet fikri olabilirdi; bu bir tesir icrâ eder, bir kıymet ifade edebilirdi. Ama, artık milliyet (ırk-etnisite) asrı geçiyor. Sosyalizm, Bolşevizm milliyet fikrini kırıyor, dünyayı istilâ ediyor.

Hem, şu da var ki: Devletler-milletler muharebesi, tabakat-ı beşer muharebesine terk-i mevki ediyor. Devletler-milletler mücadelesi, yerini fikirler ve sınıflar mücadelesine bırakıyor.

Kezâ, insanlık âleminde esirlik gibi ecirlik (sabit maaşlı) devri de bitiyor, serbestiyet ve mâlikiyet devri geliyor. Yani, herkes yaptığı-çalıştığı için, bir şekilde sahibi veya hissedarı da olmak istiyor.

«

Kemalist Türkçüler başta olmak üzere, Hz. Bediüzzaman’ı vaktiyle dinlemeyen, onu anlamayan, yahut anlamak istemeyenler, tam bir asır müddetle “İslâm Birliği” fikrini terk edip şu “menfî milliyet” fikriyle bu vatanda ha babam-de babam patinaj yapıp durdular. Bu meyanda bir arpa boyu yol almamakla beraber, sonunda zincirleri kopardılar. Lastikleri parçaladılar. En nihayet suyu da kaynatıp ana motoru iflasın eşiğine getirdiler.

Bu acı gerçeğe hâlâ inanmayanlar varsa, Kıbrıs ile ilgili son gelişmeleri lütfen şöyle dikkatli bir araştırsınlar. Bütün Türkî Cumhuriyetlerinin “Türk Kıbrıs” yerine “Rum Kıbrıs”tan yana nasıl açıkça tercih haklarını kullandığını gözleriyle görsünler. Keza, Filistin yerine İsrail ile daha yakın durduklarını da…

Ne gariptir ki, Türkiye’nin elli sene önce şehitler vererek Kıbrıs’ta aldığı yerler (Maraş bölgesi gibi) hakkında “Burası bizimdir; istediğimiz şekilde tasarruf ederiz” diyemediği gibi, KKTC’ni kabul ettirme yönünde de diplomatik hiçbir başarıyı gösteremedi. Öyle ki, “kanımız da bir, canımız da bir” dediğimiz, yahut “İki devlet, tek millet” diye iftiharla bağrımıza bastığımız Türkî devletlerden hiçbiri kırk küsûr yıllık KKTC’yi hâlâ tanımış değil. Bu gidişle, tanıyacak gibi de değiller. Çünkü, onlar için bile “Avrupa Birliği”nin avantajları, Türk Birliğinden daha tatlı, daha yahşi geliyor.

Evet, bu son gelişmeler, Hz. Bediüzzaman’ın söylediklerini harfiyyen tasdik ettiği gibi, asrımızın da milliyet asrı olmadığını kör gözlere dahi göstermiş oldu.

«

Türkiye’nin hem içerideki nizam için, hem dışarıdaki itibar açısından sahip olduğu ve isterse tam sahip olabileceği en büyük sermaye, kısmen Arapça ve ekseriyeti Türkçe lisânı ile telif edilmiş olan Nur Risaleleridir.

Risale-i Nur, Kur’ân’ın malı ve onun hakikî bir tefsiri olduğu için, hep Türkiye’de yaşayan unsurların, hem de bütün İslâm dünyasının ortak paydası olmaya adaydır. Üstelik, buna hem lâyıktır, hem de herkesi tam tatmin edecek ilme, irfana ve kudsiyete maliktir.

Bu meyanda söyleyecek daha çok şey var. Ama, köşe hacmi dolduğu için, Hz. Bediüzzaman’ın çok iştihar etmiş iki vecizesini iktibasla şimdilik istifa edelim.

1. Milliyetimiz bir vücuttur; ruhu İslâmiyet, aklı Kur’ân ve imandır.

2. Farzda riya yoktur. Bu zamanın en büyük farz vazifesi İttihad-ı İslâmdır.

Okunma Sayısı: 307
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı