Ey nefsim. “Acz ve fakrın ile beraber, o pek ağır hayat yükünü, zaîf beline yükleyip zeval ve firak sillesi altında daim vaveylâ edeceksin.” (Sözler - 29)
Gafletten uyan, dalma dünyaya. Bırak yükü gemiye, yani mülkü sahibinin tasarrufuna. Gel çık bir menzile, bırak fâni dünyanın malayâni işlerini. Yaş Kemal’e ermekte, zaman geçmekte. İnsanlardan bazen uzak ol. Kendini dinle, vicdanını dinle, gönlünü dinle. Hayat yüküyle dolan kalbinde Bâki-yi hakikiye yer aç. Bağ, bahçe, kuş, böcek olsun, yemiş olsun sana dost arkadaş. Sabah namazında gidince secdeye, kırağının serinliği vursun alnına. Tesbihde kuşlar, zikrine mana kazandırsın. Kainatı seyret. Manayı harfe in, isimlerde takılma.
Eskide kalan kahvenin hatırı hatırlansın. Uzun kış gecelerindeki sıcak muhabbetler vücut bulsun hanende. Halil İbrahim sofraları kur, elde ve avuçta ne varsa, Rabbim ne verdiyse paylaş. Paylaş ki, gelen giden kesret bulsun, kardeşlik artsın, muhabbetler mahbubda nihayet bulsun. Hem senin hem dostların yükü paylaşılsın, azalsın.
İşte bazen tek kalmak, kendine zaman tanımak, gecenin sessizliğinde, şehirden uzak, yıldızlarla buluşmak, ay ile bakışmak, tanış olmak. Son zamanlarda yaptığım en iyi iş oldu artarak da devam ediyor. Yaradan ile, onun dilsiz acz ve fakrını bilen mahlukları ile baş başa kaldıkça acizliğimi ve fakirliğimi, doyumu, iktisadı, anladım. Anladım ki beyhude yoruluyor, gereksiz yüklerin altına giriyormuşum. Madem O var, bizi bilir ve tanır. O halde keder yok.