Hani “Kişinin çektiği dili belâsıdır” derler ya... Hakikaten çok doğru ve gayet yerinde bir söz.
Bu söz ile verilmek istenen mesaja herkesin dikkat ve hassasiyet göstermesi lâzım. Zira, Yunus’un da dediği gibi:
Söz ola kese savaşı; söz ola kestire başı.
Söz ola ağılı aşı; bal ile yağ ede bir söz.
Evet, sözün etkisi, yapmada olduğu gibi yıkmada da fevkalâde büyük ve önemli. Onun için herkesin diline hâkim olması lâzım. Evet, lâzım ama, ülkeyi-milleti idare etmeye namzet olan veya o makamda bulunanlar, bu noktaya şüphesiz daha fazla dikkat ederek konuşmalı. Aksi halde, “baltayı taşa vurmak”la kalmaz, dizini, ayağını da sakat etme riski ile karşı karşıya kalır.
Başkasına ve bilhassa geniş kitlelere verecekleri zarar da cabası...
* * *
Seçim dönemleri, bizde ne yazık ki “gerilim zamanları” olmaya başladı.
Ortam, eskiden de geriliyordu. Taraflar arasında sataşmalar, çekişmeler yaşanıyordu. Ama, bütün bunlar ağırlıklı olarak “Ben daha iyisini bulurum. Ben daha güzelini yaparım. Ben satarım; Hayır sattırmam” gibisinden bir tür yarışma veya tartışması havasında cereyan ediyordu.
Son yıllarda ise, atışmaların boyutu sınırları zorlamakla kalmadı; yer yer sınırı yakıyor, yıkıyor, harap edip geçiyor.
Meselâ, birileri çıkıp rakip-muhalif tarafa hain, düşman, terörist damgasını vurmaya veya Rumluk, Yunanlılık imâsında bulunarak, kendince “çürük-bozuk-şüpheli” bir bağlantı kurmaya çalışıyor.
Siyasî rakibini veya muhalifini bu tarz metotlarla çürütmeye çalışmak, gerçekte çürümüşlüğün, koşuşmuşluğun çok fenâ bir göstergesidir. Nitekim, millet de bunu artık bu şekilde telâkki ederek ciddiye almıyor, itibar göstermiyor.
Bununla beraber, seviyeyi çok daha aşağılara düşürmeye çalışan mebzûl miktarda fanatik, bağnaz, tarafgir, kraldan çok kralcı militan, tetikçi, trol ve troliçeler var.
Tepedekilerin sert ve kırıcı çıkışları, ajite edici söz ve davranışları, aşağı tabakalara indikçe, maalesef büsbütün irtifa kaybederek en “aşağılık” bir seviyeye kadar inebiliyor, düşebiliyor, yuvarlanıp gidebiliyor.
İşte, baştakilerin, bu tehlikeli durumu da nazar-ı itibara alarak konuşmalarını daha bir diikkat ve hassasiyet içinde yapmalarında büyük fayda var, maslahat var.
Aksi halde, zamanla ortalıkta öyle bir moloz yığını birikir ki, kendileri için de ciddî tehlike arz etmeye başlar. Dikkat etmezlerse, herhangi bir sarsıntıda kendileri de aynı yığıntının dehlizlerine düşebilir veya altında kalabilirler. Kısaca, zirvede iken, âniden düşüp dibe doğru yuvarlanabilirler. Bizden hatırlatması.
***
GÜNÜN TARİHİ 16 Mayıs 1919
İzmir’de şânlı direniş
Bir önceki yazıda kısaca bahsettik: Büyük ve stratejik şehirler arasında, ilk fiilî işgal hareketi İzmir'de başladı. Buna rıza göstermeyen vatanperver insanımızı ilk direniş çabası ve işgali protesto mitingleri de, yine bu işgal vesilesiyle yoğunluk kazandı.
İşte, o şanlı direniş ve protesto hareketlerini organize eden teşekküllerden biri Redd-i İlhak Cephesidir.
Bu heyet, İzmir'in işgal edildiği günlerde (15-16 Mayıs 1919), ülkenin hemen her tarafına telgraf göndererek şu çağrıda bulundu: "İşgal başladı. İzmir ve civarındaki yerler ayakta ve heyecanını muhafaza etmekte. Sizler de vatanın müdafaasına hazırlanın."
Bu tarz telgraflar, başta Ege Bölgesi ve İstanbul ahalisini elektriklendirip adeta galeyana getirdi. Muğla'da, Aydın'da, Manisa'da, Balıkesir'de, Denizli'de, Tavas'ta, Bayramiç'te, Seydişehir'de, Erzurum'da ve daha birçok yerde büyük mitingler ve işgali protesto mitingleri düzenlendi. En büyük miting ise, İstanbul Sultanahmet Meydanında gerçekleştirildi.