Bugün günlerden Nevrûz. Baharın gelişini haber veren, mahlukatın dirilişini müjdeleyen günün adı. Hayat dolu bir gün olarak milletlerin kültüründe önemli bir yer edinmiş ve derin izler bırakmış.
Demokratik bir seçime hazırlanan ülkemiz için de inşallah hayırlara, feyizlere, bereketlere vesile olup yeni bir dirilişe başlangıç teşkil eder, Nevrûz.
*
14 Mayıs’ta yapılacak olan seçimler, demokrasi tarihimizin en farklı seçimi sûretine büründü. Dolayısıyla, demokrasimiz açısından adeta bir milât teşkil edecek gibi görünüyor. Aynen, bundan 73 sene önce olduğu gibi.
Evet, 14 Mayıs 1950’de yapılan genel seçimler, millete ve memlekete mühim ölçüde teneffüs ettirdi. Demokrasi nimetinin kıymeti derk edildi. Hürriyet ve adâletin tadına varıldı. Memleket iktisadî yönden de kalkınmaya başladı. Türkiye baştan başa adeta şantiye alanına çevrildi: Ana yollar, köprüler, fabrikalar, barajlar ve sair istihdam alanları; keza, yatırımcıya, sanayiciye, köylüye-çiftçiye destek paketleri…
Bunlar arasında, şüphesiz en önemli olanı, demokratik idare sayesinde herkesin birinci sınıf vatandaş yerine konulması idi. Daha evvelden bu derece bir hürriyet, serbestiyet yoktu. Bilhassa taşradaki insanlarımız ve köylü vatandaşlara yapılan muamele son derece haysiyet kırıcıydı. Köylerde ve kasabalarda sefil hayat hükümfermâ idi. 1950’deki “Beyaz İhtilâl”den sonra, milletin ve memleketin mukadderatı değişti. Türkiye, medeni ülkelerle yarışabilecek bir parkura girmiş oldu.
*
Ülkenin şimdiki idaresi de, ne yazık ki 1950 öncesini andıran görüntüler veriyor ve o zamana benzer icraatlerde bulunuyor.
Geçim noktasında sefalete düşen vatandaşların dayanılmaz sıkıntısı bir yana, bilhassa hürriyet, adalet, demokrasi ve insan temel hakları noktasında hayli geriye gittimiz aşikâr. Hayali değil, bu sıkıntıları yıllardır bizzat kendimiz de yaşıyoruz. Söz konusu sıkıntıları inkâr etmekle, yahut yoktur demekle yok olmuyor, maalesef.
Öte yandan, keyfi muamele hadden aşmış durumda. Üç yıldır basın ilân hakkımızın gasb edildiğini bilmeyen, duymayan kalmadı. Basın kartı, hizmet pasaportu meselesi yine aynı.
Peki, bizim suçumuz ne? Bırakın sâbıka kaydımız, bir menfi harekete dair herhangi bir mahkememiz bile yok. Demek ki, problem bizde değil, bizi fikren ve siyaseten emrine râm edemeyen yöneticilerde. Bizi de diğer bazı kişi ve gruplar gibi satın almak ve akabinde bize meddahlık yaptırmak istiyor. İstediğini yaptıramayınca da, demokrasi dışı, hak-hukuk dışı yollara başvuruyorlar.
*
Bizim gibi, yıllardır mağduriyet çeken daha nice vatandaş var. Hakların iadesi için, mağduriyetlerin telâfi edilebilmesi için, hürriyet ve demokraside bir şahlanışa ihtiyaç var. Öyle anlaşılıyor ki, o şahlanışın vakt-i merhûnu pek yaklaşmış durumda.
Nevruz haftasına girdiğimiz şu günlerde, seçim tarihine iki aydan az bir zaman kaldı. Arzî zelzele gibi, siyaset âleminde de bazı sarsıntıların yaşanması kuvvetle muhtemeldir. Gerilim artmış, sancı şiddetlenmiş görünüyor. Temenni edelim ki, vatan ve milletin mukadderatı için, Allah hayırlı doğumlar, güzel başlangıçlar ve demokrasinin inkişâfında yeni dirilişler nasip eylesin.