"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İnternet bağımlılığı

M. Latif SALİHOĞLU
18 Aralık 2018, Salı
Medeniyet harikaları reddedilmez, bunlara kökten-kafadan karşı gelinmez.

Fakat, büsbütün kendi haline ve kontrolsüz şekilde de bırakılmaz. Aksi halde, faydası kadar zararı da dokunur.

İşte, o medeniyet harikalarından biri de “internet”tir. Bunun faydaları saymakla bitmez. Ama, aynı zamanda ciddi mânada zararları, sakıncaları da var. Nitekim, bazı ülkelerde “bağımlılık” başta olmak üzere internetin sebebiyet verdiği muhtelif hastalıklar için klinikler ve tedâvi merkezleri açılmaya başladı.

Ürküntü veren durum ise, bu ve buna bağlı hastalıkların giderek artması ve hızlı bir şekilde yayılma istidadı göstermesidir.

Biz bu tehlikenin vehametinden bundan 12 sene evvel de temas etmiş ve ilgililerin, sorumluların dikkatini çekmeye çalışmışız. İşte bu konuya dair 18 Aralık 2006’da “Sanal bağımlılık” başlığıyla yazdığımız yazının geniş bir özeti:

Ne yazık ki, şimdi de bu "hastalık" çıktı: Sanal bağımlılık... Sigara, alkol, uyuşturucu gibi zarar veren "gerçek" bağımlılıklar alabildiğine yaygınlaşırken, üstüne üstlük başımıza şimdi de bu sanal bağımlılık çıktı.

Evet, cidden bu da bir cins hastalıktır. Hem, öyle bir hastalık ki, hızla yayılıyor ve önüne de bir türlü geçilemiyor. Teşhisi gibi tedâvisi de zor yani... Çünkü, bu pekçok insanda tiryakilik etkisi yapan yeni bir dalga, yeni bir cereyan, yeni bir alışkanlık türüdür.

Bakalım, insanlık bu fecî hastalığın çaresini nasıl bulacak, bağımlıları nasıl tedâvi edecek ve bakalım bu "sarî illet"in önüne nasıl geçilip, kullanıcıları nasıl normale döndürülecek?

* * *

Sanal bağımlılığa yol açan vasıtaların başında, bugün için "internet" geliyor. Ardından da "cep telefonu." Tabiî, henüz zararlı etkisi geçmeyen "televizyon bağımlılığı" da ayrı bir mesele. Bu vasıtalara hastalık derecesinde bağımlı olanların uğradıkları veya sebep oldukları pek büyük zararlar var. Meselâ, internet, cep veya tv bağımlılığı sebebiyle, yahut bunların maksadının dışında kullanılması yüzünden işinden, eşinden, aşından olan pekçok insan var. Çevremizde, bunların örneklerine şahit oluyoruz.

Ayrıca, bu konuda yapılmış ciddî araştırmalar da gösteriyor ki, sanal bağımlılar, gerçek hayattan yavaş yavaş çekilmeye başlıyor. İş randımanı düşüyor, bu sebeple işten kovuluyor. Aynı şekilde, ev ve aile hayatı da sarsıntılara hedef oluyor. Tıpkı, bazılarının ruh ve fikir sağlığı sarsıldığı gibi... Açıkçası, "sanal âlem meftunları"nın gözünde, gerçek hayata dair şeyler, değerini bir bir kaybetmeye başlıyor.

Sanal bağımlılar, ayrıca nezaketsizliğe de alışmaya başlıyor. Meselâ, bir yandan sizinle konuşup sohbet ediyor gibi gözükürken, bir yandan gözüyle beraber eli-kulağı cep telefonunda, onunla meşgul oluyor. bir başka bağımlı, gözüyle beraber dikkati ekrana kayarken, bir diğer sanal bağımlı ise, "gayya kuyusu"na dalar gibi internet kuyusuna öyle bir dalıyor ki, senin oradaki varlığını dahi unutuveriyor.

Bütün bunlar, hemen herkesin gözlemleyebildiği bağımlılık halleri. Bir de aynı konularda, meselâ internet bağımlılığıyla ilgili yapılmış bir araştırma var. Şöyle ki: ABD'nin Stanford Üniversitesine mensup araştırmacılar, 50 eyaletten 2 bin 513 kişi üzerinde bir araştırma yapmışlar ve şu sonucu elde etmişler: Amerikalı internet kullanıcılarının yüzde 14'ü, hastalık derecesinde "sanal bağımlılık" belirtisi göstermeye başlamış. Bu kişiler, ayrıca üç–beş dakikada bir e–posta kontrolünde bulunmak ve malayani oyunlara zaman limiti koymadan kendini kaptırmak gibi, kendilerinin dahi şikâyetçi olup da, bir türlü engel olamadığı hallere düşüyor.

* * *

Bir vasıta, maksadı dışında kullanılmaya başlandığı andan itibaren, şüphesiz ki bir şekilde zarar vermeye başlar.

İşte, yukarıda görüldüğü gibi, mazbut hayatlar bile sarsıntıya uğramaya, maddî-mânevî sağlık problemleri sökün etmeye başlar. Bunların yanı sıra, ödenen faturalar kabarmaya ve iş verimliliği düşmeye başlar. Şayet önü alınmaz veya en azından bağımlılık hali asgarî seviyeye indirilmeye çalışılmazsa, gidişat pek vahim bir şekil alacağa benziyor.

Gerçek hayatın gerekleri, yahut zaruretleri ihmale gelmez ve getirilmemeli. Sanal hayat, gerçek hayatın önüne geçmemeli ve geçirilmemeli.

Bu hususta iradeli, dirayetli olmak mecburiyeti var. Aksi halde, kişinin kendisine, hatta hayatı paylaştığı çevresine zarar vermesi kaçınılmaz oluyor. Buna ise, "insanım" diyen hiç kimsenin hakkı olmasa gerek.

Şu vecize kulaklara küpe olmalı: "İnsanlar hür oldular; amma, yine 'abdullah'tırlar."

Evet, hürriyet olsun elbette. Ancak, gerçek anlamdaki hürriyetin de "Kişinin kendisine de, başkasına da zararı dokunmayan" bir hürriyet olduğu unutulmamalı.

Zira, "Abdullah" olmayı dışlayan bir hürriyetin sonu, esarettir: Nefis ve şeytanın esareti...

Okunma Sayısı: 1887
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı