Burada bahsettiğimiz kişi, geçen sene Hakk’ın rahmetine kavuşan Saadeddin Çelik Ağabeydir.
Bu yazıda özellikle nazara vermek istediğimiz husus da, onun üç ana maddeden müteşekkil pek manidar vasiyetidir.
Ömrünün sonuna kadar inandığı dâvâdan dönmeyen, yüz çevirmeyen, sadâkat ve istikametini hiç bozmayan bu aziz insan, Sakarya’da uzun yıllar Yeni Asya’nın temsilciliğini de yaptı.
Vefatından evvel, bize de vasiyet mahiyetinde hususî bazı şeyleri anlatmıştı. Aşağıda okuyacaklarımız ise, aile efradına vasiyet olarak anlattıklarıdır.
* * *
Sakarya Nehri’nin ana menbaı, yani çıktığı yer Eskişehir civarıdır. Karadeniz’de döküldüğü sâhil şeridi (deltası) ise, Sakarya vilâyetine bağlıdır.
Bir önceki yazıda sözünü ettiğimiz “Eskişehir programı” dönüşünde Sakarya vilâyet merkezi olan Adapazarı’na uğradık.
Burada, gayet merkezî bir noktada faaliyet gösteren Yeni Asya Bürosunu ve temsilci arkadaşlarımızı ziyaret ettik. Birçok okuyucularımızla da görüşüp bol bol hasret giderdik.
Sakarya seyahatimizin en mühim bir sebebi de, merhum Saadeddin Ağabeyin aile efradını gidip ziyaret etmek, hal-hatırlarını sormak ve bu arada yeni bazı hatıraları tesbit etmekti.
Çok şükür, ilk fırsatta gidip bu arzumuzu gerçekleştirmiş olduk.
* * *
Saadeddin Ağabeyin vefatından kısa bir süre önce taşındığı son kiralık ev, Erenler ilçesi Hızırtepe mevkiinde bulunuyor.
İşte bu eve giderek, muhtereme hanımı ve üç torununu birarada ziyaret etme şansımız oldu. Hal-hatırdan sonra, onları dinlemek istedik. Câlib-i dikkat hatıraları yazmak ve neşretmek istediğimizi söyledik. Onlar da, ittifakla Saadeddin Ağabeyin şu üç vasiyetini bize nakletmiş oldular:
Birincisi
Ben vefat ettikten sonra da Yeni Asya gazetesini almaya devam edin. Hanımım, çocuklarım, torunlarım ve bütün neslim, bu gazete çıktığı müddetçe alıp okumaya devam etsin. Aboneliklerini hiç kesmesinler.
İkincisi
Şahsım üzerinde kayıtlı bulunan Hizmet-i Nuriyeye ait mal-mülk ne varsa, bunların tamamı yine Yeni Asya’ya devredilsin.
Üçüncüsü
Mezartaşıma, Risâle-i Nur’daki (17. Lem’a) şu vecize yazılsın:
“Fânîyim, fânî olanı istemem. Âcizim, âciz olanı istemem. Ruhumu Rahmân’a teslim eyledim; gayr istemem...”
* * *
Vasiyeti, hakikaten pek mânidar ve bir o kadar da dokunaklı. Cenâb-ı Hak, Saadeddin Ağabey ganî ganî rahmet eylesin ve ondan ebeden razı olsun.
Son olarak, onun her daim yaptığı duâyı nakledelim: Allah istikametten ayırmasın.
***
GÜNÜN TARİHİ: 08 KASIM 1938
Ölüm ile sonuçlanan “ağır koma”
Resmî kayıtlara göre 10 Kasım sabahı ölen M. Kemal, son iki-üç ay içinde birkaç defa fenalaşarak komaya girdi. Litrelerce su toplayan ciğerleri mükerreren boşaltıldı.
Son günlerinde, sağlık durumuyla ilgili olarak periyodik tebliğler yayınlanmaya başlandı. 8 Kasım günkü tebliğde ise, tâ ölümüne kadar devam edecek olan “ağır koma hali” hakkında yapılan resmî duyuruda aynen şu ifadelere yer verildi: "Bugün saat 18.30'da, hastalık birdenbire normal seyrinden çıkarak şiddetlenmiş ve sıhhî vaziyetleri yeniden ciddiyet kazanmıştır."
9 Kasım günkü üçüncü ve son tebliğde ise, "Umumî durumun vahâmete doğru seyrettiği" ifadesi kullanıldı.
Bunun mânâsı, gerçekte "M. Kemal öldü" demektir. Aksi halde "umumî vahâmet" tabiri kullanılamazdı.
(NOT: Daha geniş bilgi için bakınız: TTK Yayınları, T. C. Kronolojisi, s. 629.)
***
@salihoglulatif:
Sebepler dünyasında yaşıyoruz. Her şey, bir sebep ve hikmetle dönüyor, oluyor, bitiyor... Dolayısıyla, hidayetimize sebep-vesile olana bir DUÂ-VEFÂ borcumuz olsa da MİNNET borcumuz yoktur. Minnet sadece Allah’adır; gayrısına yoktur ve olamaz.