Suskunlar diyarında ‘adalet-i mahza’yı savunmak yakıcıdır. Hak yerine; kuvvetin etrafında toplanıldığı zamanlarda ise, ‘adalet-i mahza’yı yaşamaya çalışmak, kor ateşi elinde tutmak gibidir.
Geçenlerde eskimeyen kadirşinas bir dost itiraf etti. “Ben Yeni Asya’dan ayrıldım, ama; bakıyorum Yeni Asya’dan başka adalet-i mahza’yı savunan yok!” Kendisini tebrik ederek ‘adalet-i mahza’yı savunmak yakıcıdır’ dedim. İtiraf etmeye çekinen bazı dostlarında kanaatlerinin bu yönde olduğunu tahmin etmek zor değil. Her ehli vicdan bunu görüp takdir ediyor.
Kur’ân’ın çağdaş tefsiri olan Risale-i Nur Külliyatı’nı okuyup, öğrendikleri prensipleri hayata, olaylara, hal ve gidişata tatbik edenlerin adalet-i mahza’yı savunması normaldir, zarurîdir, elzemdir. Normal olmayan bu prensipleri olaylara tatbik etmemek, yok farzetmek, hak yerine kuvvetin yanında yer almaktır. Haksızlık karşısında susmaktır.
‘HAK HAKTIR, KÜÇÜĞÜNE BÜYÜĞÜNE BAKILMAZ’
Adalet-i mahza: Kur’ân’da emredilen ve bütün yönleriyle hak ve hukuku esas alan adalettir. ‘Hak haktır, küçüğüne büyüğüne bakılmaz’ şeklinde ifade edilen, ferdin ve masumun hakkının hangi gerekçe ile olursa olsun çiğnenmesine izin vermez. Risale-i Nur’un tam 237 bahsinde “adalet” konusu yer almaktadır. Bediüzzaman’a göre Kur’ân-ı Kerîm’in dört esasından (Tevhid, Nübüvvet, Haşir, Adalet) biri adalettir.
İnsanın duygularına sınır konulmadığı, bu sebeple dengeyi tam yerine getiremeyeceği için adalet emredilmiştir. Meselâ lügatte “kendini düşünen, kendi gamını çeken, diğergam olmayan, kendini beğenmiş, bencil, egoist” diye tarif edilen hodgam adamı ancak adalet zapt u rapt altına alabilir. “Hodgâmlık ile, öyle insan olur ki; ihtirasına mani her şeyi, hattâ elinden gelirse dünyayı harab ve nev’-i beşeri mahvetmek ister.”
KUR’ÂN’IN EMRETTİĞİ ADALET
Halbuki Allah katında kudret ve adalet noktasında herkes birdir. “Adalet-i mahza-i Kur’âniye; bir masumun hayatını ve kanını, hattâ umum beşer için de olsa, heder etmez. İkisi nazar-ı kudrette bir olduğu gibi, nazar-ı adalette de birdir.” Yani Kudret-i İlâhiyenin yanında bir insanı yaratmakla, bütün insanları yaratmak arasında fark olmadığı gibi; İlâhî adaletinde de, bir insanın hukuku ile bütün insanların hukuku arasında fark yoktur.
‘Adalet-i mahza’nın temel dayanaklarından biri “Kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış birisini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir” mealindeki Mâide Sûresi’nin 32. âyetidir. Buna göre ‘bir cemaatin selâmeti için, bir ferdin rızası bulunmadan, hayatı ve hakkı feda edilmez. Hamiyet namına, rızasıyla olsa, o başka meseledir.’
ADALET-İ İZAFİYE ÇOĞU ZAMAN ZULÜMDÜR
Adalet-i izafiye ise, küllün selâmeti için cüz’ü feda eder. Cemaat için, ferdin hakkını nazara almaz. Ehvenüşşer diye bir nevi adalet-i izafiyeyi yapmaya çalışır. Fakat adalet-i mahzâ kabil-i tatbik ise, adalet-i izafiyeye gidilmez. Gidilse zulümdür. Toplumun selâmeti için ferdin hakkı feda edilebilen görüştür. Yani azı çoğa feda etmeyi öngören adalet anlayışıdır. Bu görüşe göre dokuz caninin cezalandırılması için bir masum feda edilebilir. Hatta ‘vatan/ iktidar/ devlet mevzu bahis ise gerisi teferruattır’ tarzında her türlü suistimale açık hale getirilebilir. Bu adalet-i mahzaya, yani Allah’ın adaletine ters düşer. Büyük bir cemaatin veya devlettin zarara uğramaması için küçükte olsa bir şer işlenmez, işlenmesi halinde zulüm olur.
HZ. ALİ VE HZ. MUAVİYE ÖRNEĞİ
Bediüzzaman konuyla ilgili olarak İslâm tarihinde Hz. Ali ve Hz. Muaviye örneğini verir. Buna göre; Hz. Ali azimeti, Hz. Muaviye ruhsatı, Hz. Ali hilâfeti, Hz. Muaviye saltanatı, Hz. Ali Ahkâm-ı din, hakaik-i İslâmiye ve ahireti, Hz. Muaviye siyasetin merhametsiz mukteziyatlarını tercih etmiştir. Hz. Ali isabet etmiş, Hz. Muaviye hataya düşmüştür.
Aynı şekilde Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hüseyin de hak, hukuk, adalet uğrunda şehit olmuştur. “Bir hayat için yalana tenezzül etmediği” için, haksızlık karşısında susarak ‘dilsiz şeytan’ olmadığı için, zulme, zalime meyletmediği için şehit oldu. Hz. Hüseyin’e; “Küfe’ye gitme. Küfe’liler sana ihanet eder, seni yarı yolda bırakır” dediklerinde:
“Ben kimseye güvenip de yola çıkmıyorum, büyük bir zulüm, büyük bir adaletsizlik var. Eğer ben bu yola çıkmasam korkarım ki; benden sonra kimse adaletsizliğe, zulme, haksızlığa başkaldırmaz. Adaletsizlikle savaşmaz“ diyerek adalet-i mahza için canını feda etmekten çekinmedi. Ona ve bütün şehitlerimize rahmet olsun.
***
Başa ve başlığa dönüyoruz: Birilerine güvenerek veya menfaat bekleyerek değil, sırf Allah rızası için Adalet-i mahza’yı savunmak ve yaşamaya çalışmak yakıcıdır!