“Kim hayatı isterse şehadet istemeli. Şehidin hayatına Kur’ân işaret eder. Sekeratı tatmamış herbir şehit, kendini Hayy biliyor, görüyor.”
Bediüzzaman Said Nursî
Uhud harbi sonunda Hazret-i Safiye (ra), vücudu parça parça edilmiş, Seyyid-üş şüheda lâkabını alan, kardeşi Hazret-i Hamza’yı (ra) görmek istedi. Bu niyetle şehitlerin bulunduğu yere doğru yöneldi. Oğlu Zübeyr bunu fark edince hemen önüne geçerek:
“Resulallah (asm) geri dönmeni buyuruyor anneciğim.” dedi.
Hz. Safiye (ra):
“Niçin? Kardeşimi görmeyeyim diye mi? Ben onun ne feci bir şekilde kesilip doğrandığını biliyorum. O Allah yolunda, onun uğrunda şehit oldu. Bu hakikat bizi teselli etmek için yeter.” dedi.
Zübeyr (ra), annesinin söylediklerini gidip Resul-i Ekrem Efendimize (asm) bildirdi. Resul-i Ekrem efendimiz (asm):
“Öyleyse bırak görsün.” buyurdu.
Safiye (ra), oğlu Zübeyir ile beraber kardeşinin yanına gitti, duâ etti. Daha sonra yanında getirdiği iki hırkayı çıkarıp oğluna dönerek:
“Bunları Hamza’ya kefen yapmak için getirdim.” dedi.
Fakat Hz. Hamza’nın yanında Ensar’dan başka bir şehit daha vardı. Ve onu da örtecek bir kefen bulunamamıştı. Hırkaların ikisini de Hamza’ya sarıp, Ensarî’yi kefensiz bırakmaktan hicap edip, hırkalardan birini Hamza’ya diğerini Ensari’ye sarmaya karar verdiler. Hırkalardan biri büyük diğeri küçük olduğu için de, aralarında kur’a çekerek duâlarla sardılar.