1997’nin 28 Şubat’ı ile rayından çıkarılan siyaset öyle bir hal aldı ki; işin içyüzünü bilmeyenler, 3 Kasım 2002 seçiminde yeni oluşan AKP’ye can simidi gibi tutundular.
Çünkü bu bir proje partisiydi ve altyapısı ona göre dizayn edilmişti. Yeni oluşan bu parti birinci olurken, köklü partilerden CHP ikinci sırada yerini aldı. DYP ise % 9,52 oy oranıyla kıl payı farkla % 10 barajının altında kaldı.
Kuruluşu 1946 olan ve milletin bağrından çıkan Demokrat Parti’nin 1960 darbesiyle kapatılmasından sonra misyon bayrağını devralan AP’nin de 1980 darbesiyle kapatılmasıyla, daha sonraları bayrağı devralan ve o günlere getiren DYP de böylece postmodern bir darbe ile safdışı bırakılıyordu. Plan kurucuların amacı da buydu zaten. Ve yine zaten, ülkede parlamenter sistemin tam oturmasından ve gerçek demokrasinin vazgeçilmez hale gelmesinden korkan bir zihniyet ve menhus bir ruh daima iş başında olmuştur. Ve bütün darbeler aslında demokrasinin önünü kesmek adına yapılmıştır. Bu menhus uğurda terör ve anarşiden beslenme bile göze alınmıştır.
Rejimi korumak refleksiyle her fırsatta derin devletle işbirliği içinde olanlar, planlarını hayata geçirmede kullanmak için her dönemde iktidar ve rant düşkünlerini bulmakta zorluk çekmemişlerdir. Hatta Çiller döneminin sonuna doğru maalesef DYP’nin içine de el atılmıştı. Misyonuyla bağdaşmayan hallerle alude olmuştu. Parayla milletvekili devşirmeleri ve resmî ideoloji bekçisi olan bazı emekli generallerin aday gösterilmeleriyle bu parti de yara almıştı.
Demokrasi mücadelesinde darbe ve muhtıralarla önü en çok kesilen ve köşke çıkarken “dönüp arkama bakmam” diyen Süleyman Demirel’in 28 Şubat sürecinde köşkte olması, görünüşte DYP için bir talihsizlik olmuştu. Ama kader hükmünü vermişti artık. Çünkü “Kader söylese, iktidar-ı beşer konuşmaz, ihtiyar-ı cüz’î susar.” 1
Köşkte iken manevralarıyla askerî darbenin önünü kesen Demirel, hakikaten sahadaki partisine dönüp bakamamıştı.
Ama saklı tuttuğu engellemeleri meğer nelermiş ki, vicdan rahatlığı içinde ona şunu söyletiyordu:
“Hükümet alaşağı mı edilmiş? Siyasî partiler mi kapatılmış? Hükümet bir süre sonra istifa etmiş. Anayasaya göre yenisi kurulmuş. Buna darbe denilmez.’’
O günden bugüne yaşananlara, parlamenter sistemin haline ve partilerin başına gelenlere bakıldığında, insanın diyesi geliyor: Demek ki demokrat misyonun parlak dönemi, kaderin de fetvasıyla istikbale kalmış..
Sekiz yıl önce bu köşemizde yer alan makalemizin mânası da sanki bugün görünür hale geliyor. Oradan bir kaç pasajla makalemizin sonunu getirelim.
O zaman, merhum Mehmed Âkif’in; “Kaç hakîki Müslüman gördümse, makberdedir./ Müslümanlık, bilmem ama, galiba göklerdedir.” mısralarına nazire kabilinden şöyle demişiz:
“Kaç hakikî demokrat gördümse makberdedir./ Demokratlık bilmem ama, şimdilik seferdedir.”
Bu bakış biraz şairvâri olsa da hakikat şu ki: Bu meselenin çekirdeği de, meyvesi de, özü de Risale-i Nur’dadır. Meşrûtiyet-meşrûa mânasındaki demokrasinin ve şer’î hürriyetin izahını Bediüzzaman yapmış ve yaşayarak göstermiştir.
Yer ile sema gibi, taban ile tavan gibi; her ilmin ve her fikrin de bir zemini olduğu kadar, bir arşı ve bir seması vardır. Biz de başımızı kaldırıp fikriyatımızın semâsına bakalım. Risale-i Nur’da kaç yerde “demokratlık, demok- ratlar, dindar demokratlar, Demokrat Nur Talebeleri” ve daha bir çok tabirler, başlıklar ve izahlar olduğunu dikkatle okuyup, sosyal bünyemizi nurlandıralım.
Biz ki, Risaleleri elimizden çekip alacak, muhtevayı ve mânayı kafamızdan ve gönlümüzden söküp atacak, ve bizi kendine ram edebilecek hiçbir dünyevî ve siyasî güç tanımıyoruz!.
“Ayağını yere basmak” deyiminin muhtevasını oluşturacak nitelikte, sağlıklı ve sağlam adımlarla içtimaî ve siyasî alanda yürüdüğümüz zamanlarımız gibi; darbeler ve anormal müdahalelerle siyasetin içi boşaltıldığı ve yeni parantezler açıldığı dönemlerde (parantez kapanıncaya kadar) ayaklarımız yerden kesilebilir. Şimdilerde olduğu gibi..
Öyleyse haydi, ayaklarımız yeniden yere basıncaya kadar, fikriyatımızın semasına seyahate devam edelim. Okuyalım, yazalım, anlatalım..
Siyaset sahnesinin (kendi partilerini garip bırakıp, başka yerlere dağılan) Demokratlarına da; toparlanma, hazırlanma, şuurlanma ve yuvaya dönüş dileyelim.
Evet, bugün artık sahaya çıkmanın ve ayakları yere sağlam basmanın zamanı gelmiştir. İttifaklar dönemi devam ediyor. Demokrat Parti’nin hangi ittifakta yerini aldığı ve alacağı da bellidir. Yolu açık olsun.
Dipnot:
1) bk. Mektubat/On Beşinci Mektup.