Her duvarı dokuz parçadan oluşan ve bütün parçaları birbirinden farklı hareket edebilen zekâ oyuncağını bilirsiniz: Macar Mimar Ernö Rubik’in icat ettiği ve “sabır küpü” de denilen Rubik Küpü.
Her yüzeyi üç katmandan oluşan küpün altı yüzeyi altı ayrı renkle döşenmiştir. Katmanları bir çırpıda çevirerek renk düzenini bozarsınız ve sonra da oturup yüzeyleri yeniden düzenlemeye ve tek renk yapmaya çalışırsınız. Başarırsanız bulmacayı çözmüş olursunuz.
Geçenlerde “deizm”in konuşulduğu bir sohbette bu küp çok işe yaradı.
Şöyle: İmanın altı esası bir bütün müdür? Bir kişinin sadece Allah’a ve Ahirete ya da sadece Allah’a inanması iman etmiş sayılması için yeter mi?
Bediüzzaman bu soruya kendisinden önceki ehl-i sünnet Âlimlerinin de yolunda giderek “hayır” cevabı veriyor ve gerekçesini izah ediyor:
İman esasları birbirini ispat eden bir bütündür.
Dolayısıyla bu esaslardan birini inkâr eden, gide gide, diğerlerini de inkâr eder.
Aynı şekilde iman esaslarından birine inanan diğerlerine de inanır.
Ancak altı esasa takliden de olsa iman etmiş iken iman basamaklarını tek tek inerek inkâra düşen ile inanç meselelerine inkârla başlamışken tek tek veya topluca düşünüp imana yükselen arasında önemli bir fark vardır.
Ve bu farkı bize en iyi “Rubik Küpü” anlatır.
Şöyle: Düzgün bir Rubik Küpünü eline alan kişi tek hareketle küpü bozduğunda yüzeylerden en az dördünü bozmuş olur. Elinde rengi bütün sadece iki yüzey kalır. Kalan iki yüzeyle tek hareketle oynadığında ise bütün yüzeyleri bozmuş olur.
İman esaslarına inanmakta iken bu esaslardan biriyle arasındaki bağı bozan da aslında böyle yapmış demektir. Yani bütün yüzeyleri bozmuş olur. “Ben diğer iman esaslarına halen de inanıyorum” da dese aslında o inanç bozulmaya başlamış bir inançtır. O, sadece henüz diğer yüzeyleri kontrol etmediği için bozukluğu fark etmemektedir.
İman esaslarına daha önce inanmamakta iken inanmaya başlayan biri için ise durum biraz farklıdır. Bu kişinin hali bütün yüzeyleri karmakarışık bir Rubik Küpünün bir yüzeyini tek renk yapmayı başaran birinin durumuna benzer. Bunu başardığında bilir ki diğer yüzeyler de tek renk yapılabilir. Kendisi gayret ederse başarabilir.
Netice: Müslümanken “deist oldum” diyenin durumu vahimdir. Yakında Allah’ı inkâr edebilir. Düşmemesi için destek lâzım.
Eskiden kâfir iken bir vesileyle Allah’a ve ahirete inanan ise gayret ederse –elbette Allah’ın da takdiriyle- diğer iman esaslarına da inanmaya başlayabilir. Ona da basamakları çıkması için destek lâzım.
İmanın erkânına ilişenler, bu yüzden, önce Allah’ı inkâr ettirmek yerine önce diğer iman esaslarını sarsmaya çalışırlar.
Nur Talebeleri ise Risale-i Nurlar’dan aldıkları dersle imanın altı esasının bir bütün olduğunu hakikatiyle ispat ettiklerinden şeş cihetten sağlam olan imanları zerrece sarsılmaz.
Ne mutlu tam mü’minim diyene!
Ne mutlu küpünü sağlam tutabilene!