"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

La ikrahe fid din

Ömer Faruk ÖZAYDIN
14 Kasım 2021, Pazar
Osmanlı mirası ve her vilayetin ileri gelenleri/âlimleriyle kurulan TBMM, 1924 Anayasasına “devletin dini İslâmdır” demiş, ancak uygulamalar din dışında, hattâ karşısında kalmış.

Öyle ki; hilâfetin ilgası, şeriyye ve evkaf vekâletinin kaldırılması, tevhid-i tedrisat kanunu ve harf inkılâbı gibi yeni Türkiye’nin çehresi tamamen değiştirmiştir. Daha sonra ezanın Türkçe okutulması, dini hatırlatıyor diye Türk musıkisinin yasaklanması ve nihayet laiklik getirilip dinsizliğe alet edilmiş.

Bediüzzaman Hazretleri daha laiklik kabul edilmeden Bakara Sûresi’nin 256. âyetini; “Dini dünyadan tefrik ile dinde ikraha ve icbara ve mücahede-i diniyeye ve din için silâhla cihada muarız olan hürriyet-i vicdan, hükûmetlerde bir kanun-u esasî, bir düstur-u siyasî oluyor ve hükûmet lâik cumhuriyete döner.” 1 diye tefsir ve laikliğin tarihine parmak basarken, geleceğin maddî cihadının yerine mânevi cihadın iman-ı tahkiki kılıncıyla olacağını, bunun da Risale-i Nur’la olacağını ifade ediyor ki, işte yol haritası...

DEMOKRATLAR VE LAİKLİK

Geçen yazımızda Demirel’in Yavuz Donat’a verdiği mülâkattan devam edelim: 

“Başlangıçta, Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulurken, bir Avrupa projesi olarak kurulmuştur, ama din ile devleti ayırarak kurulmuş değildir” diye ifade etmişti. Demirel’in önünde ‘bütün Anayasalar’ var. 1924 Anayasası’nın 2. maddesinde  ‘devletin dini İslâm’dır’ yazılı. 1928’de 2. maddeden ‘devletin dini İslâm’dır’ sözü çıkıyor... Yeni 2. madde: ‘Devletin resmî dili Türkçe’dir, başşehir Ankara’dır.’

Demirel: Bunu çok önemsiyorum... Bütün olay bunun içinde... Yıl 1928, hâlâ Türkiye laiktir demiyor Anayasa.

Ve tarih 1937. Laiklik ilkesi Anayasa’ya giriyor. 

Demirel: Yani Cumhuriyet’in kurulmasından 14 yıl sonra... Bu defa ikinci madde diyor ki: Türkiye cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve inkılâpçıdır.”

Demek ki demokrat olunca her şey gibi laikliğin rengi de değişiyor.

Yine şehid Başbakan Adnan Menderes’in Konya nutkunda, laiklik telâkkilerini ifade ederken; “Bir taraftan din ile siyasetin birbirinden ayrılması, diğer taraftan ise vicdan hürriyeti manasına gelir. Din ile siyasetin kat’î surette birbirinden ayrılması esasında en küçük tereddüde dahi tahammülümüz yoktur. Vicdan hürriyeti bahsine gelince: Türk milleti Müslüman’dır ve Müslüman olarak kalacaktır. Evvelâ kendine ve gelecek nesillere dinini telkin etmesi, onun esasını ve kaidelerini öğretmesi, ebediyen Müslüman kalmasının münakaşa götürmez bir şartıdır. Halbuki mekteplerde din dersi olmayınca evlâdına kendi dinini telkin etmek ve öğretmek isteyen vatandaşlar, bu imkânlardan mahrum edilmiş olurlar. Müslüman çocuğu dinini öğrenmek gibi pek tabiî bir haktan mahrum edilmemek icab eder. Böyle mahrumiyet ve imkânsızlık, vicdan hürriyetine uygundur denilmez.” 2

İşte demokratlık, işte hakikî mânâda laiklik. Ancak maalesef, demokratları istemeyen güçler ve kullandığı “İslâmcı!” kafa, laikliğin iki ucunu da balansta tutmayıp İslâm’ın gelişmesine mâni olmaya çalıştılar. Bir taraftan laiklik dinsizliğe alet edilirken, diğer taraftan Risale-i Nur vasıtasıyla gelişen dinî değerlerin hayata geçmesiyle (erken öten horoz misalî) dini siyasete alet ederek ya da terörle kafa-kol keserek zorla kâfiri münafık derekesine indirdirdi. Bu da İslâmı, âlem-i insaniyete kılıç gölgesinde gösterip terörize etti. Hâlbuki, hadîsin sırrıyla; “Şeriat âleme gelmiş, tâ istibdadı ve zalimane tahakkümü mahvetsin.” 3 Oysa, “Hürriyet imanın hassasıdır” sırrını anlamayanlar şeriatı müstebit gösterdiler. Esasen İran, Suudi Arabistan, bir dönem Pakistan gibi canlı misaller ortadayken artık hiç kimse o hakikatın hayalini bile edemez hâle geldi. Nasıl olsun ki? İttihad-ı İslâm imandan sonra en büyük farz vazifesi iken, bir cemaatin bile insicam edememesi, cemaatlerin farklı yorumları iki insanı bir araya getirememesi, hattâ birbirini tekfir edip, kendini fırka-yı naciye, diğerini butlan etmesi ortadayken, kimin ve hangi radikal görüşün yorumuyla müttehid olunacaktır. Dolayısıyla laiklik şemsiyesi eğer hürriyet-i vicdan düsturu olursa, bu keşmekeş dünyada daha emniyetli duruyor.

Gelinen noktada; nasıl ki demokratik Cumhuriyet seküler dünyadan çıkmasına rağmen, kâmil manâda olmasa da İslâm onu reddetmiyor, aynen onun gibi de demokratik Cumhuriyet de laikliği, hürriyetçilik adına reddetmiyor.

Dipnotlar: 

1. Asa-yı Musa. 

2. Emirdağ Lâhikası.

3. Tarihçe-i Hayat. 

Okunma Sayısı: 2178
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Bülent Derviş

    15.11.2021 23:50:55

    Demorat kısmı Avrupa bizim demokrat lara destek verdikleri muhletce Risale-i Nur dan da Avrupa daki Dindar Hiristiyanlar da Nurlanacaklar , inanıyorum . Din hayatın bir direği bir can kurtaranı olarak görüyorum. Emeğine sağlık Ömer Faruk Özaydın Abimiz

  • nahittopaloğlu

    14.11.2021 07:02:46

    S.A. Ömer FARUK Kardeşim, Meseleyi itidalli, muvazeneli bir şekilde izah etmişsiniz. Tebrik ederim.Allah razı olsun.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı