"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Kendâlin” oğlu da olsa...

Orhan Ali YILMAZ
10 Temmuz 2021, Cumartesi
Son dönemde, bir dizide, bir karakterin ismi olarak işittiğimiz bu kelimenin, sağlam ve de güvenilir kaynaklarda, etimolojik kökeni itibari ile Kürtçe bir kelime olduğu bilgisine sahibiz.

Söz konusu kelime, aynı zamanda, Kürtçe’de, çok yaygın olmasa da, bir erkek ismi olarak istimal olunmakta ve kısaca şu şekilde; birincisi, “kelime” anlamı itibari ile “nehir kıyılarında suyun, çevresini aşındırarak oluşturduğu yarık, sel yarığı”, ikincisi ise, “terim” anlamıyla “yamaç, uçurum” anlamına gelmekte..

Bediüzzaman Hazretleri’ne nispet edilen, ama kaynağını, şahsım itibari ile tam olarak tesbit edemediğim, ama kaç defadır, hem işittiğim hem de okuduğum bir hâtırada Üstad Hazretleri, bir gün talebelerine, Risale-i Nur hizmetinin en mühim esası olan şefkat itibari ile, hem de prensiplerinin inceliği noktasında, şöyle ehemmiyetli, hem de anlamlı, şu gelen ikazda bulunur: “Bakın! Eğer, bu Hakâik-i İmaniye dersinin dairesinde bulunanlar içinde, velev Kendâl’in oğlu da olsa, ben, hiç çekinmeyerek, bu Hakâik-i İmaniye dersini ona da ders veririm.. Çünkü, bizim mesleğimiz, hiçbir şekilde, hiçbir ‘tarafgirliği’ ve de ‘husûmeti’ kaldırmaz…”

Üstâd Hazretleri’nin bu tavrı, bana Hz. Peygamber’in (asm) hayatındaki önemli bir hâtırayı hemen derhatır ettirir gibi oldu. Kendisi, Hz. Peygamber (asm) tarafından, bir kavle göre, ‘câhillerin ya da cehaletin babası’ anlamına gelen “Ebû Cehîl” lâkabı ile müsemma olan ve pek çok yönüyle, dönemin en azılı İslâm düşmanı addedilen Ömer İbn-i Hişâm’ın oğlu, İkrime bin Ebi Cehîl’in ihtidasını, yani İslâm’a giriş serencamını. Tarih, Hicret’in 8. yılı, milâdî olarak 630, Mekke’nin İslâm eliyle fethinden hemen sonradır. Kendisi, Müslüman olmaya karar vermiştir aslında çoktan.. Ama, elinde olmadan, babası olması itibari ile, istemeyerekten de olsa kendisine tevarüs eden, o talihsiz “kötü şan”ı var ya.. işte, o talihsiz şânı yüzünden, Hz. Peygamber’in yanına varıp, göğsünü gere gere “İslâm” olduğunu, açıktan ilân etmek konusunda, açıkçası epey tereddütleri ve de soru işaretleri vardır kendi iç dünyasında. Çünkü Mekke’nin fethi gününde, Hz. Peygamber (asm) tarafından, İslâm’a en büyük düşmanlığı yapan, bulundukları ya da yakalandıkları yerde, hemen öldürülmeleri açıkça emredilen meşhur altı kişi arasındadır onun da ismi. İster istemez kaçar. Yemen taraflarında bir gemiye biner, Kader’in garip tecellisi ki, bindiği gemi büyük bir fırtınaya yakalanır, tam batacağı sırada, kendi inancına göre, Allah’a şöylece yakarır: “Ya Rabbi! Eğer ben, bu musîbetten sağ kalırsam, muhakkak, Muhammed’in (asm) dâvetine icabet edeceğim!” Ve sonunda kurtulur. Kaderin cilvesi bu ya; kendisinden az bir zaman önce, hanımı olan Ümm-ü Hakîm, -ki, gayet akıllı, hem de tedbirli bir kadındır- Hz. Peygamber’in (asm) huzuruna gidip, Müslüman olmakla şereflenmiş ve hemen akabinde, kocasına “dokunulmaması/ öldürülmemesi konusunda” Hz. Peygamber’den (asm), yazılı bir “emânnâme” bile almıştır. Bunu öğrenen İkrime, hanımı aracılığı ile Hz. Peygamber’e (asm) haber gönderip, Müslüman olmak için Mekke’ye girmek konusunda ayrıca izin ister. İnsanları en iyi tanıyan ve insan psikolojisini en iyi bilen Hz. Peygamber (asm) ise, onun bu sıkıntılı ve de zor durumunun zaten farkındadır ve hemen izin verir. O da epey meşakkatli, maceralı bir yolculuktan sonra Mekke’ye varır ve hemen Hz. Peygamber’in (asm) huzuruna çıkar, başı öne eğik, biraz mahcup bir şekilde Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman olur. Müslüman olur olmasına da, ama şu tâlihsiz o eski şöhreti yok mu.. o, yakasını bir türlü bırakmaz, adeta bir gölge gibi her yerde onu takip eder.. Şöyle ki: Ashab-ı Kirâm’dan bazıları, Mescid-i Nebi’de, konuştuklarının İkrime’ye ulaşabilme/ulaştırılabilme ihtimalinin epey yüksek olduğu bir mecliste, kendi aralarında konuşurken, söz bir ara, Hz. Peygamber’e (asm) en büyük eza ve de cefayı reva gören, bundan dolayı da, pek çok âyetin sebeb-i nüzûlüne konu olan, Bedir Muharebesi’nde öldürülen Ebû Cehîl’e gelir ve Hz. Peygamber’in (asm) hâne-i saâdetlerinde dahi duyabileceği, gâyet yüksek bir sesle, onu ta’n etmeye ve de kötülemeye başlarlar.. Bunu duyan, dinleyen, o, Âlemlere Rahmet (asm), o en büyük şefkat kahramanı Peygamberimiz (asm), hiç beklenmedik, umulmadık bir tarzda, birden hânesinden çıkıp hızlıca mescide girer ve orada konuşanlara hitaben, hiç duraksamadan, hemen, şu gelen “anlamlı”, anlamlı olduğu kadar da, tam bir “kör nokta” semineri sayılabilecek ikazını yapar: “Sizin, az önce, Ebû Cehîl hakkında şu konuştuklarınız var ya; açıkçası, bu konuşmanız ona hiçbir zarar vermez. Ancak, (İkrime’yi kastederek) onun hayatta olan akrabalarına, onun sevenlerine zarar verebilir ve onları üzer... Onun için, sizleri, (söyledikleriniz doğru da olsa) bu tür sözleri, burada, bu şekilde dillendirmekten, konuşmaktan men ediyor, sizleri sakındırıyorum.”

İkrime (ra), Hz. Peygamber (asm) tarafından, vefatından biraz önce, yani Hicret’in onuncu yılında Benî Hevâzin’e zekât toplama memuru olarak tayin edilir. Hz. Ebubekir döneminde ise, Necid/Yemen bölgesinde ortaya çıkan ve İslâmiyet itibarıyla en büyük bir fitne olan, açıktan peygamberlik dâvâ eden ve “Kezzâb” lâkabıyla meşhur olan Müseylime üzerine, İslâm ordusunun başında komutan olarak gönderilir. Sonrasında, Uman, Mehre ve Debâ şehirlerinde dinden çıkan mürtedlerle savaşmaya giden birliklerin başına geçer ve bölge onun sayesinde mürtedlerden temizlenir. Ayrıca, Şam bölgesinin fethinde de bulunur. Dönemin tarihçileri, bu gayet zeki, aynı zamanda dirayetli bir komutan olan İkrime’nin (ra) 636 yılında, Hz. Ömer döneminde, İslâm ordusu ile Doğu Roma/Bizanslılar arasında yapılan meşhur Yermük Muharebesi’nde şehit düştüğünü, vücudunda ise yekûn itibari ile, yetmişten fazla ok ve de kılıç yarası bulunduğunu naklederler.

Sahabeden, meşhur Ebû Huzeyfe ise, hayatının belki de en müessif hâtırası olan, o kahraman komutanın şehit düşüşünü tafsilatıyla şöylece hem hikâye hem de tasvir eder: 

“Yermük Muharebesi’nde idi. Çarpışmanın şiddeti geçmiş, ok ve de mızrak darbeleri ile yaralanan askerlerimiz, düştükleri o çok sıcak çöl kumlarının üzerinde birer birer can vermeye başlamışlardı. Şâhit olduğum, ciğerleri dağlayan bu hazîn manzara karşısında, bir şekilde, güçlükle de olsa kendimi toparlayıp, şehitler arasında amcamın oğlunu aramaya başladım. Son anlarını yaşayan yaralıların arasından zar zor geçe geçe, nihayet, sonunda onu buldum ve hemen ona doğru eğilip, daha evvel hazırlamış olduğum su kırbasını göstererek “Su ister misin?” dedim. Adeta bir kan seli içinde yatmakta olan amcam oğlunun ise, ne konuşmaya tâkati ne de anlatmaya mecâli vardı; yalnız, göz işaretiyle bana, “Daha ne bekliyorsun!?” anlamında işmar ettiği sırada, yan taraftan, biraz ötede yaralıların arasında İkrime’nin sesi duyuldu: “Su! Su! Ne olur; bir tek damla olsun, su!”

Amcam oğlu da, sesi işitmişti, hemen bana “ona götür” anlamında, gözüyle işaret etti. Ben de hemen koşarak İkrime’nin yanına vardım. Tam, kırbadaki suyu ona uzattığım, eliyle, bir şekilde zorla da olsa kavrayıp ağzına götüreceği anda, epey uzaktan yine başka bir inleme sesi daha duyuldu.

Bu da tanıdık bir ses, meşhur İyâs’ın iniltisi idi bu:

O da “Ne olur, bir damla su! Allah rızâsı için, bir damla su!” diye yalvarıyordu. Bu feryâdı duyan İkrime, kırbayı yakaladığı elini birden bıraktı ve eliyle suyu İyâs’a götürmemi işaret etti.

Ben, hemen kırbayı alarak, çabucak, büyük bir merak, bir heyecan ve de telâşla, şehitlerin arasından dolana dolana İyâs’a yetiştiğimde ise, onun, kısık ve boğuk bir sesle Kelime-i Şehâdet getirerek ruhunu teslim ettiğine şahit oldum. Hemen kendimi toparlayıp, derhal geri döndüm, koşa koşa, nefes nefese İkrime’nin yanına vardım. Kırbayı tam kendisine uzattığım anda; aman Allahım; bir de ne göreyim! O da, tıpkı az önce gördüğüm İyâs gibi, tamamen hareketsiz, öylece, yerde sessizce yatıyor…” 

Okunma Sayısı: 1683
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı