"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Nutfetun emşâc...

Orhan Ali YILMAZ
18 Ekim 2024, Cuma
''İnsan, öğretirken öğrenirmiş…'' denilir.

Geçenlerde, bir sınıfta, bazı öğrencilerimin –biraz da şu dersimizi kaynatmak amaçlı olduğunu sezdiğim- Cinler hakkında; nasıl yaratıldıkları, nasıl varlıklar oldukları, ne iş yaptıkları, bize benzeyip benzemedikleri, bizim onları görüp göremeyeceğimiz, onlarla görüşüp, konuşup konuşamayacağımız konularında şu peşi sıra, şu “kombine” sorularına maruz kalınca, onlara hitaben, şu yüksek, hem de gür bir sesle şöyle demiştim: “Siz ‘İnsan’sınız değil mi!?.. Bırakın siz şu Cinleri merak etmeyi!.. Kur’ân’da, Cin Sûresi’nin yanında, asıl şu ‘İnsan’ Sûresi var; siz, asıl onu ‘merak’ edin…” 

Üstâd Hazretleri, “Merak, ilmin hocasıdır…” diyor vecizelerin birinde, bilindiği üzere…

Sonra, namazda, şu İnsan Sûresi’ni, şu “mütefekkirane” okurken, birinci âyet olan, “İnsan için, ondan bahsedilecek bir değerde olmadığı bir zaman dilimi geçmemiş midir?..” meâlindeki şu “istifhâm-i ifhâmî” tarzındaki âyetten sonra gelen, şu 2. âyette mezkûr bulunan şu “Nutfetun Emşâc” terkibine zihnim birden takıldı…

“Merak” ya bu…

Namazı bitirir bitirmez, şu hemen sonrasında, büyük bir merakla, İlahî Kelâm’daki bu Arapça terkibin ne anlama geldiğinin, ne gibi “derin hikmetler” taşıdığının şu taharrisine, daha doğrusu, şu “tecessüsüne” koyuldum…

“Nutfe” tekil bir kelime ve Bir’e (1) tekabül etmekte şu Arapçada…

Nutfe’ye sıfat olan şu “Emşâc” ise, Arapçada, şu “Meşc” kelimesinin cem’i, yani çoğuludur ve “birbirinden farklı iki maddenin” ya da maddelerin bir arada, şu “birlikte” bulunmasını ifade eder.

Âyette ise, “Biz insanı ‘Nutfetun Emşâc’ dan yarattık…” denilmekte.

Şu “taharri ve de tecessüslerim” neticesinde, şunu “yakînen” anladım ki; bu âyet, tam da, insanın şu ilk yaratılış safhasını şu “mucizane” hem temsil, hem de “tasvir” ediyor. Çünkü; bilindiği üzere, insanın yaratılışı, erkek üreme hücresi olan sperm ile kadın üreme hücresi olan yumurtanın bir araya gelmesiyle başlıyor… Her iki taraftaki, birbirinden farklı şu kromozomlar, 23/23 olarak, yani şu yarı yarıya bölünüp, “tekil” konumda olan ve şu “Bir”e (1) tekabül eden şu “46 kromozomlu” yeni bir insanın “ilk safhasını” teşkil eden şu “embriyo-zigot” yaratılıyor.

Sonrasında, Kur’ân-ı Hakîm’de geçen, bununla ilgili, şu “benzer” diğer âyetlerin ve terkiplerin hangileri olduğunu merak ettim…

En çok dikkatimi çeken ifade, ilk nâzil olunan sûre olan Alak Sûresi’ndeki geçen şu “Alak” kelimesi oldu…

Sûrenin başında, “Seni yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı ‘Alak’tan yarattı…” denilmekte.

“Alak” kelimesinin Arapçada, şu en bilindik anlamı “Asılı Duran Şey” demek. Hatta, bu kökten türetilmiş, şu münfail, yani “edilgen” bir sîga olan ve “Elbise Askısı” anlamında da kullanılan şu “Muâllaka” kelimesi var Arapçada, şu “kendisine bir şey asılan nesne”  anlamında…

Günümüz Tıp Bilimi ve şu “Röntgen Şuaı” teknolojisi sayesinde, biz artık şunu “kesin olarak” biliyoruz ki, şu insanın, şu hepimizin yaratılışı, şu annemizin karnında, şu “embriyo-zigot” görüntüsünde, tam da şu rahim duvarına şu “asılı” bir vaziyette başlıyor…

Ne diyordu Üstâdımız şu Lemaât’ında, “Güya her demde, her yerde, taze nâzil oluyor o Kelâm-ı Rahmânî...

İhtiyarlandıkça zaman, Kur’ân da gençleşiyor… Rumûzu hem ‘tavazzuh’  eder…” 

Okunma Sayısı: 2569
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Orhan Ali YILMAZ

    30.10.2024 14:59:35

    Birinci sualinizin cevabı: Üstâdımız Risale-i Nurlar'ın hiçbir yerinde, şu asıl masdar olan olan "terceme" kalıbını kullanmamış.. Hep şu "tercüme" şeklinde istimal etmiştir... Galât-ı Meşhur, şu Lugât-ı Fasîh'den evlâdır vesselâm... İkincisi: Ked (قد) kalıbı Arapçada -belirttiğiniz üzere- şu Mazi Fiil'in başına geldiğinde şu "kesinlik/katiyet" ifade etmekle birlikte, şu aynı zamanda "-miş"li Geçmiş Zaman kipidir şu Arapçada... Hz. Peygamberin şu ikisini de ifade ettiği ifade edilmiştir...

  • Zafer

    19.10.2024 10:44:46

    Önemli bir konuya temas etmişsiniz.Bu fakir de KHK''lı emekli bir DİKAB öğretmeni olarak, benzeri şeyleri görevdeyken hep yaşadık.Öğrencilerin görünmeyen varlıklara karşı(özellikle cinlere) merakları çok fazlaydı.Fakat dediğiniz gibi hocam,insan asıl kendi yaratılışını merak etmesi gerekirken,bunu ıskalıyor.NOT:Yazınızda"Şu"kelimesini çok sık kullanmışsınız.Sebebini merak ettim doğrusu.Merak işte.

  • Hikmet Günaydın

    19.10.2024 00:12:59

    "...onun için, âyet-i kerimede, kelime onu ifade etmek için şu "Ma'rife" olarak değil, şu " *Nekrâ* " olarak gelmiştir ki, bu "bilinçli" bir tercihtir ..."Ma'rife kelimesinin zıddı *"Nekre"* dir.( ﻧﻜﺮﻩ.) Bu kelime " *Nekra* " diye de telaffuz edilmekteyse de *NEKRÂ* şeklinde bir yazım yoktur diye biliyorum. Diyanet İslâm Ansiklopedisine baktım. Orada da *nekre* diye geçiyor kelime. Nekrâ diye yazmak nereden icap etti? Yazarımız yorum köşesine bir açıklama da bunun için yazarsa aydınlatmış olur.

  • Orhan Ali YILMAZ

    18.10.2024 13:17:07

    Hâşiye: Ayrıca şu (نطفة) kelimesi "Nekrâ" bir kelime olduğundan, şu "Ma'rife" alameti olan şu (ال) takısı almadığından, şu (1) tekabül etmekle birlikte "Nekrâ" kelime olması itibariyle Arapçada şu Nahiv-Gramer bakımından "belirsizlik/bilinmezlik" ifade eder. İşte burada yine başka bir "mucize" ortaya çıkıyor karşımıza... Üstâdımızın, şu "Mugayyebât-ı Hamse" bahsinde, konuyla ilgili yorumunda belirttiği üzere, o "Nutfe"nin ileride alacağı şu maddî ve manevî şekil ve istidadi tamamen bilgimiz dışındadır ve şu "belirsizlik/bilinmezlik" ve şu "Gayp" kapsamındadır, onun için, âyet-i kerimede, kelime onu ifade etmek için şu "Ma'rife" olarak değil, şu "Nekrâ" olarak gelmiştir ki, bu "bilinçli" bir tercihtir ve böyle bir kullanım, hem de tercih de, ancak her şeyi bilen, hem de gören Allâmu'l-Guyûp olan Allah'a mahsustur, vesselâm... 😎

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı