İKİNCİ SÖZ
– (...)İman bir mânevî Tuba-i Cennet [kökleri göklerde olan nurânî bir Cennet ağacı] çekirdeğini taşıyor. Küfür ise mânevî bir Zakkum-i Cehennem [Cehennem’de bir ağaç] tohumunu saklıyor. Demek selâmet ve emniyet yalnız İslâmiyet’te ve imandadır. Öyle ise biz daima “İslâm dinini ve mükemmel iman nimetini ihsan ettiği için Allah’a hamd olsun.” demeliyiz. (s. 34.)
ÜÇÜNCÜ SÖZ
– İbâdetin çendan [gerçi] zâhirî [görünüşte] bir ağırlığı var; fakat mânâsında öyle bir rahatlık ve hafiflik var ki ta’rif edilmez... (s. 36.)
*
– (...)Ubûdiyet [kul olduğunu bilip Allah’a itaat etme] yolu zararsız olmakla berâber ondan dokuz ihtimâlle bir saadet-i ebediye hazinesi vardır. Fısk [günah] ve sefahet yolu ise—hattâ fâsıkın [günahkârın] itirafıyla dahi—menfaatsiz olduğu hâlde, ondan dokuz ihtimâlle şekàvet-i ebediye [sonsuz sıkıntı] helâketi bulunduğu icmâ ve tevâtür derecesinde hadsiz ehl-i ihtisasın ve müşahedenin şehadetiyle sâbittir ve ehl-i zevkin ve keşfin [Cenab-ı Hakk’ın lütuf ve ihsanı ile bazı hakikatleri bilen mânevî zevk sâhibi velilerin] ihbaratıyla muhakkaktır. Elhâsıl: Ahiret gibi dünyâ saadeti dahi ibâdette ve Allah’a asker olmaktadır. Öyle ise biz daima “Emirlerine itaat ve ve hayırlı işlerde başarıya ulaştırdığı için Allah’a hamd olsun.” demeliyiz ve Müslüman olduğumuza şükretmeliyiz. (s. 38.)
DÖRDÜNCÜ SÖZ
– Bir tek saat, beş vakit namaza abdestle kâfi gelir. Acaba yirmi üç saatini şu kısacık hayat-ı dünyeviyeye sarf eden ve o uzun hayat-ı ebediyeye bir tek saatini sarf etmeyen ne kadar zarar eder, ne kadar nefsine zulmeder, ne kadar hilâf-ı akıl [akla ters] hareket eder! (...) Namazda ruhun, kalbin, aklın büyük bir rahatı vardır. Hem cisme de o kadar ağır bir iş değildir. Hem namaz kılanın diğer mubah dünyevî amelleri güzel bir niyetle ibâdet hükmünü alır. Bu sûrette bütün sermâye-i ömrünü ahirete mâl edebilir, fâni ömrünü bir cihette ibkà eder [bâkîleştirir]... (s. 41.)
BEŞİNCİ SÖZ
– En zayıf, en aptal hayvan en iyi beslenir—meyve kurtları ve balıklar gibi... Hem en âciz, en nâzik mahlûk, en iyi rızkı o yer—çocuklar ve yavrular gibi... / Evet, vasıta-i rızk-ı helâl [helâl rızık kazanma sebebi] iktidar ve ihtiyârla olmadığını, belki acz ve zaaf ile olduğunu anlamak için balıklar ile tilkileri, yavrular ile canavarları, ağaçlar ile hayvanları muvâzene etmek kâfidir. (s. 44.)
*
– (...)İnsan ibâdet için halk olunduğunu, fıtratı ve cihazat-ı mâneviyesi gösteriyor. Zira hayat-ı dünyeviyesine lâzım olan amel ve iktidar cihetinde en ednâ [âdî] bir serçe kuşuna yetişmez; fakat hayat-ı mâneviye ve uhreviyesine lâzım olan ilim ve iftikar [fakirliğini bilme] ile tazarru [yakarış] ve ibâdet cihetinde hayvanatın sultanı ve kumandanı hükmündedir. (s. 45.)
——-
(*) Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatından Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, Temmuz 2016.