Dijital platformlar dedik çünkü; yaklaşık elli-altmış yıllık bir gelişim, terakkî, mücadele ve gerileme sürecinden söz ediyoruz.
Evvelâ, çocuk her türlü medya ve dijital ortamın birinci dereceden meraklısı ve katılımcısıdır.
Altmış yıl kadar önce, çocuklar radyoların başında oturmuş büyüklerini dikkatle izleyerek bu medya ortamına ilk adımlarını attılar: “Bunlar ne dinliyor?, Neden bazı vakitlerde bu cihazın başına geçiyorlar?, Ne anlıyorlar?” sorularıyla meraklarını beslediler. Bu, onların medya ile ilk temasıydı.
Ardından büyük pilli teyplerin içinden gelen sesler, ağıtlar, türküler, şarkılar, destanlar, çocukların ilgisini çekti. Hoparlörden çıkan seslerin kaynağını merak ettiler. O sesleri taklit etmeye başladılar. Bu da dijital dünyayla ikinci teması oldu.
Sonra çocuklar; radyolarla yayımlanan türküleri, masalları, hikâyeleri, haberleri takip ederek, bu mecralardan duyduklarını anlamaya, öğrenmeye başladılar. Böylece dijital dünyanın yeni bir boyutuna daha dâhil oldular.
Zamanla televizyonlar ve bilgisayarlar hayatımıza girdi. Bu cihazlar, hem öğrenenlerin hem de öğretenlerin rollerini karıştırdığı, yönü belirsiz yeni bir dijital çağın temsilcileri oldu. Görüntüyle gelen bilgi, sadece izleyeni değil; izleyeni şekillendiren bir güce dönüştü.
Bugün geldiğimiz noktada, artık çocuk; dijital dünyanın yalnızca kullanıcısı değil, aynı zamanda yön vereni, hatta içerik üreticisi hâline gelmiştir. Dijital araçları ve medyayı hızlı ve etkili kullanmasıyla, adeta bu platformların "patronu" gibi davranmaktadır. Bu durum; anne, baba, eğitimci ve hatta ticaret erbabı dahil olmak üzere pek çok kişiyi etkilemekte, yönlendirmektedir.
Bu gelişmeler karşısında bazı ebeveyn ve eğitimciler şu tür sorularla karşı karşıya kalmıştır:
“Çocuğumun bu medya ortamlarındaki hâkimiyetini nasıl doğru yönlendirebilirim? Hangi içeriklerle onu geliştirebilir, hangi alanlarda onu takip etmeliyim? Bu medya ortamında nasıl bir eğitim mümkün olabilir?”
Ancak burada dikkat edilmesi gereken ince bir çizgi vardır: Medya kullanımı ve dijital beceri, tek başına çocuklara rehberlik rolü yüklemez. Her ne kadar çocuklar dijital araçları ustalıkla kullansa da; onların gelişimi için rehberlik edecek olan yine yetişkinlerdir. Ebeveynler ve öğretmenler, dijital dünyada da rehberlik görevini sürdürmeli, çocuklara sadece araçları kullanmayı değil; bu araçlarla ne öğrendiklerini, neye maruz kaldıklarını ve ne üretmeleri gerektiğini de aktarmalıdır.
Yani mesele, çocukların öncülüğünde bir “tersine eğitim” sürecine girmek değil; dijital araçlar karşısında çocuklarla birlikte öğrenen, ama yön göstericiliği elden bırakmayan bir yaklaşıma sahip olmaktır.
Peki, bu nasıl olacak?
Özetle: Su yolunda akarken, yolun yönünü de bilmek gerekir. Çocuklara öğreteceğimiz en kıymetli şeylerden biri, dijital okuryazarlık, eleştirel düşünce, içerik seçimi, ve medya ahlâkıdır. Bunun için önce biz yetişkinler, bu becerileri kazanmalı; sonra da çocuklara örnek olarak öğretmeliyiz.
Unutmayalım: Bugünün çocukları, sadece dijital dünyanın tüketicisi değil; aynı zamanda geleceğin inşa edicileridir. Onları teknolojiyle baş başa bırakmak yerine, bu dünyada birlikte yol almayı öğrenmeliyiz.
Bu süreçte en büyük yardımcımız; sabır, sükûnet, bilgi ve birlikte öğrenme azmimiz olacaktır.
Allah yardımcımız olsun.