"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

ATATÜRK: HAKİMLER İNKILÂBIN HİZMETİNDE OLMALIDIR

08 Şubat 2012, Çarşamba
ATATÜRK'ÜN HÂKİMLERE HİTABEN YAPTIĞI PEK ÇOK KONUŞMASINDA, DEVLET VE HÜKÜMET OTORİTESİNDEN KORKULMASI GEREKTİĞİNE DAİR SÖZLERİ VARDIR. BU BİR İHTİLÂL HUKUKUDUR!
M. Kemal: Hâkimler inkılâbın hizmetinde olmalıdır

Atatürk’ün İhtilal Hukuku isimli yeni kitabınızda, ünlü Kemalistlerden biri, dünyada ilk şeflik sistemini Atatürk’ün kurduğunu ve Mussolini ve Hitler’in Atatürk’ten etkilendiğini söylüyor...

Prof. Vasfi Raşit Sevig, 1938 basımlı Anayasa kitabında yazıyor bunu. Bir de sadece o değil, Yakup Kadri de... Atatürk hayattayken Falih Rıfkı da yazıyor bunu. “Biz, gazeteci olarak Hitler’i ziyarete gittik. Hitler, ben M. Kemal’in öğrencisiyim dedi” diyor Falih Rıfkı. Ben Hitler’in korkunç egosunun böyle bir şey söyleyeceğini tahmin etmiyorum ama şu var. Bu satırlar yazılırken, Hitler’in akıbeti de henüz belli değildi. Onun için de, 1930’larda Kemalistlerde görülen Hitler ve Mussolini hayranlığı ya da takdirkârlığı, bu liderlerin kurdukları otoriter sistemle ilgilidir.

Peki, Atatürk, Cumhuriyet’in en başından itibaren bir otoriter tek adam sistemi kurmak için mi uğraşıyor?

Bir kere şu yetkiler var. Atatürk, Meclis’i seçiyor. İstiklal Mahkemeleri yoluyla yargılama yapılıyor. Meclis’in onayı olmadan idamlar yapılabiliyor. Öyle ki, 1924 Anayasası’nda milletvekillerinin dokunulmazlığı var ama Kazım Karabekir dokunulmazlığı kaldırılmadan tutuklanıyor! O sırada İsmet Paşa Başvekil. Karabekir’i idamdan kurtarmaya çalışıyor ama İstiklal Mahkemesi, Karabekir’i savunuyor diye İsmet Paşa hakkında da tutuklama kararı veriyor.

İstiklal Mahkemeleri Atatürk’ten habersiz İsmet Paşa hakkında böyle bir uygulama yapabilir mi?

Yapamaz. Atatürk, İsmet Paşa’yı İzmir’e çağırıp konuşuyor. İsmet Paşa boyun eğmek zorunda kalıyor ve Karabekir’in tutuklanmasını haklı buluyor. Ama iş karar safhasına gelince tekrar Atatürk’le görüşüp Karabekir’i kurtarıyor. (...)

Kürtlere yönelik çok sert önlemler öneren, ünlü Doğu Raporu’nu yazan, Dersim katliamında büyük rol oynayan İsmet Paşa değil midir?

Evet. Yıl 1925... Şark isyanı çıkmış, Atatürk çok sert önlemler istiyor. Gerçek bir liberal olan başvekil Fethi Bey, “Ben hürriyetperver bir insanım. Bunları yapamam” diyor ve istifa ediyor. İsmet Paşa ise hazır!

Nasıl hazır?

Fethi Bey Başbakan’ken Atatürk’le görüşerek Takrir-i Sükûn Kanunu’nu hazırlamışlar. Bu kanundan ilk yargılanan Şeyh Sait oluyor. Arkasından İzmir Suikastı davasının sanıkları ve İttihatçılar yargılanıyor. Takrir-i Sükûn Kanunu’na dayanarak herkesi İstiklal Mahkemeleri’nde yargılıyorlar. İsmet Paşa hem İstiklal Mahkemeleri’nin ve Takrir-i Sükûn Kanunu’nun en şahin uygulamayıcısıdır! Hem de bu mahkemeleri kaldırmaya Atatürk’ü o ikna etmiştir. Karabekir’i idamdan kurtarmış, Rauf Orbay’ı aklamıştır. (...)

Siz kitabınızda, Karabekir’in İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmasının orduda huzursuzluk yarattığını, insanların, tutuklanan paşalara alkışlı sevgi gösterilerinde bulunduğunu yazıyorsunuz. Karabekir’i gerçekten kurtaran İsmet Paşa mı yoksa ordunun desteği mi?

Onun da payı var. İsmet Paşa, Karabekir’i idamdan kurtarmak için Atatürk’e gidiyor. “Yapmayalım... Orduda huzursuzluk çıkar. Bırakalım... Karabekir köşesine çekilir, siyasetle uğraşmaz” diyor. Atatürk de peki diyor ve mahkemenin hâkimi Kel Ali’ye söylüyor. Karabekir beraat ettiriliyor ve İstanbul’da köşküne çekiliyor.

İstiklal Mahkemeleri, sadece Meclis’teki Terakki Perver Fırkası muhalefetini değil, Meclis dışındaki İttihatçıları da tasfiye ediyor. Atatürk’e yönelik İzmir Suikastı’na karışmadığı çok açık olan eski Maliye Nazırı Cavit Bey, suikasta karıştığı bahanesiyle idam ediliyor. İsmet Paşa onu da kurtarmaya çalışıyor mu?

Şu kadarını biliyorum. İsmet Paşa, sonradan aktardığı hatıralarında bu olaya üzüldüğünü söylüyor. Zafer Toprak’ın deyimiyle, Türkiye’de modern maliye sistemini kuran çok değerli bir adamdır Cavit Bey. Muhalif olabilir diye idam ediliyor. İttihatçı deyince, günümüzde hep akla Jakoben, eli silahlı, diktatör tipler geliyor. İttihatçıların böylesi var ama onların arasında Cavit Bey gibi liberaller de var. Cavit Bey, Ermeni tehcirine karşıydı. Mesela Karabekir de İttihatçıdır ama bütün kitaplarında İttihat-Terakki liderlerini eleştirir. İttihat-Terakki’nin bir liberal kanadının olduğunu akıldan çıkarmamak lazım. Ama gene de hâkim renk silahlı Jakoben gruptur tabii.

Peki... Cumhuriyet, Atatürk’ün kurmayı istediği bir sistem miydi işin başından beri?

Milli Mücadele sırasında Atatürk’ün cumhuriyeti kötüleyen sözleri vardır. Çünkü eğer o sırada cumhuriyet deseydi, Milli Mücadele etrafında sağlanan birlik hemen dağılırdı.

Millî Mücadele, ülkenin, saltanatın ve hilâfetin kurtarılması için yapıldı, onun için mi?

Evet. Aslında Cumhuriyet’in kuruluşu Türkiye’de iyi incelenmemiş bir konu. Bakın... O dönemde Meclis’te cumhuriyete karşı kimse yoktu. Saltanat oybirliğiyle kaldırıldı! Sonradan saltanatçı olarak suçlanan Milli Mücadele kahramanları Kazım Karabekir, Rauf Orbay, saltanatın kaldırılması için Meclis’te önerge verenlerin başında geliyorlardı. kısacası Meclis’te herkes “cumhuriyet olsun” diyordu.

Tartışma hangi noktada çıkıyordu?

Tartışma şu noktada çıkıyordu. Muhalifler, “Cumhuriyet, kuvvetler ayrılığını kabul etsin” istiyorlardı. “İlan edilecek cumhuriyette, reisicumhur parti başkanı olmasın. Cumhurbaşkanı istediği zaman Meclis’i feshedip seçimlere gidemesin. Başkumandanlık, cumhurbaşkanı değil, Meclis tarafından temsil edilsin” diyorlardı. Kemalistler ise tam tersini istiyordu. Yoksa Meclis’te kimse, halifeyi geri çağıralım, onu padişah yapalım demiyordu. Asıl tartışma...

Evet...

Asıl tartışma, “bütün yetkileri M. Kemal Paşa’da toplayan bir cumhurbaşkanlığı mı olsun, yoksa M. Kemal’in yetkilerini azaltıp, bu yetkileri Meclis’e verecek bir cumhurbaşkanlığı mı olsun?” meselesi üzerine yapılıyordu. Ve, Cumhuriyet’in ilanı aceleye getirildi.

Kim, nasıl aceleye getirdi?

Ders kitaplarında anlatıldığı gibi padişahçı güçlü bir grup vardı da, Atatürk onların elinden çekti cumhuriyeti kurtardı gibi değil olay! Bir yanda liberal cumhuriyet isteyenler var. Bunlar, muhafazakârlar ve liberaller. Diğer yanda, devrimci-otoriter bir cumhuriyet isteyenler var. İşte Atatürk, liberal cumhuriyet isteyenlerin Meclis’te olmadığı bir sırada cumhuriyete ilişkin tasarıyı Meclis’e getiriyor. Aynı zamanda o tasarıda cumhurbaşkanına da aşırı yetkiler veriliyor. Olay budur! Yani kavga cumhurbaşkanının yetkileri ne olacak konusunda veriliyor. Ekim 1923...

Tam olarak ne yaşanıyor?

1924 Anayasası’nı hazırlayan komisyon çalışıyor. Herkes, bu komisyon bir anayasa tasarısı hazırlayacak ve bunun içinde cumhurbaşkanının yetkileri de olacak, Meclis olarak hep birlikte oturup bunu tartışacağız diye bekliyor. Tam o sırada M. Kemal bir hükümet krizi çıkarıyor. Herkes bir yerlere dağılmış ve bu krizle meşgulken, M. Kemal Cumhuriyet’i ilan eden tasarıyı Meclis’e getiriyor. Böylece cumhurbaşkanına, başkumandanlık ve Meclis’i fesih yetkisi veriliyor. Cumhurbaşkanı partili olabiliyor.

Muhalefet ne yapıyor?

Muhalefetin haberi yok. Ertesi gün Cumhuriyet’in ilan edileceğini, sadece Atatürk’ün haber verdiği mebuslar biliyor. Cumhuriyet ilan edilirken onlar Meclis’te değiller. Çünkü hükümet krizi çıktı diye herkes dağılıyor. Bir kısmı İstanbul’a gidiyor. Hükümet kriziyle meşguller. Sonunda Cumhuriyet 158 milletvekiliyle ilan ediliyor ve Cumhurbaşkanı seçiliyor. Hâlbuki 258 milletvekilinin olması lazım. Kısacası Atatürk, Meclis’te liberallerin tartışma çıkarmasına meydan vermeden, bütün yetkilerin cumhurbaşkanında toplandığı bir formülle Cumhuriyet’i ilan ediyor!

Buna karşı çıkanlar oluyor mu?

Rauf Orbay karşı çıkıyor. Partiye çağırılıyor ve sorgulanıyor. Ağır hakaretlere maruz kalıyor. Karabekir karşı çıkıyor. Ahmet Emin Yalman, Hüseyin Cahit de eleştiriyorlar. Eğer itiraz edecek mebuslar o gün Meclis’te olsalardı, durum değişirdi. Bunlar, yetkilerin tek adamın elinde toplanmasını önlemek için zaten mücadele ediyorlardı ama hiçbiri o sırada Meclis’te değiller. Liberallerden sadece Niğde Milletvekili Ebubekir Hazım Bey o gün Meclis’te. O, cumhurbaşkanının Meclis’i fesih yetkisine muhalefet şerhi koyuyor...

Atatürk yargı bağımsızlığını da kabul etmiyor. Nasıl bir yargı istiyor?

Atatürk inkılâbın emrinde bir yargı istiyor. Mesela Şapka Kanunu’nun uygulanmasında adli mahkemelere güvenilmediği için İstiklal Mahkemeleri devreye sokuluyor. Mesela halkın, Serbest Fırka’ya oy vermesi önleniyor... Hadiseler oluyor... İzmir, Denizli ve Antakya’daki mahkemeler, bunları serbest bırakıyor. Fethi Bey, Meclis’te yaptığı konuşmada yargının adil ve tarafsız tavrına teşekkür ediyor. Atatürk ise yargının bu tavrından şikâyet ediyor. “Böyle olmaz. Hâkimler, inkılâba hizmet etmelidir” diyor.

Atatürk ilke ve inkılâpları demek, devletin menfaatini önde tutmak demek mi?

Öyledir. Devletin menfaati, otoritenin üstünlüğü... Atatürk’ün hâkimlere hitaben yaptığı pek çok konuşmasında, devlet ve hükümet otoritesinden korkulması gerektiğine dair sözleri vardır. Bu bir ihtilal hukukudur! Normal bir rejimde evrimle gelişen normal bir hukuk sistemi değildir bu. Onun için de Jakobendir. Atatürk, Ocak 1921’de Meclis’te yaptığı uzun konuşmasında, “Vatandaşın işlerine ilişkin konularda mahkemeler bağımsızdır. Kimse müdahale etmesin. Ama siyasi konularda yargı yürütmeye bağlıdır” diyor.

Atatürk döneminde hiç bağımsız yargı oldu mu?

Belki olmuştur. Ama ben size pek çok bağımlı yargı örneği verebilirim. Atatürk, yargının otoriteye, inkılâba hizmet etmesini istiyor. Yargı da inkılâba hizmet ediyor. Ankara Hukuk Fakültesi onun için açılıyor ve eğitim ona göre yapılıyor ve ülkede ona göre bir yargı sistemi oluşturuluyor.

Atatürk’ün bu bağımlı yargı anlayışının, bugüne ulaşan etkileri var mı?

Elbette. Mesela 28 Şubat yargısı... Ben bugünkü özel yetkili mahkemelerden de çok rahatsızım. Mutlak güç suiistimale müsaittir. Mutlak güç yozlaştırır. Raymond Aron, “Fransa gibi devrim geçiren ülkelerde tarafsız yargı kültürü çok gecikerek yerleşiyor” der. Mesela Bizde Yargıtay’ın ilkelerimiz diye bir resmî deklarasyonu var. Birinci ilke, Atatürk ilke ve inkılâpları... Adalet anlayışı bakımından çok yanlış bir şey bu. Yargıtay’ın temel ilkeleri adalet olur, tarafsızlık olur, vatandaş hak ve hürriyetleri olur. Temel ilkeniz bunlar değilse, 301. Madde’den bir dava önünüze geldiğinde siz nasıl karar verirsiniz? Problem işte orada ortaya çıkıyor. Mesela Atatürk döneminde geçmişe yürüyen ceza kanunları çıkarıldı!

Geçmişe yürüyen ceza kanunu çıkarmak hukukun temel ilkesine karşı değil midir?

İstiklal Mahkemeleri geçmişe yürüyen uygulamalar yaptılar. Aynı şeyi, 27 Mayıs’ta inkılâpçı hocalar da yaptı. “İnkılâp dönemlerinde geçmişe yürüyen kanunlar çıkarılabilir” dediler ve Menderes’i asmak için geçmişe yürüyen kanun çıkarıldı. (...) Atatürk’ün o dönemdeki metotlarını bugün de böyle kutsadığınız zaman, işte böyle geçmişe yürüyen kanunlar çıkarıyorsunuz. İstiklal Mahkemeleri’ni yücelterek bugün Türkiye’de adil bir cumhuriyet tesis edilemez.

İstiklal Mahkemeleri’ni hâlâ kim yüceltiyor?

Bütün inkılâp tarihi kitapları yüceltiyor. İrticaı ezdi deniyor. Nutuk’ta İstiklal Mahkemeleri hakkında çok övgü vardır. “Cumhuriyet’in pençesi asileri, mürtecileri, isyancıları ezdi” diye ifadeler vardır. Onun için Nutuk’u bir doktrin kitabı olarak değil, tarihî ve siyasi bir belge olarak okumak lazım...

Nutuk’u, 1927’de artık bütün muhalefetin tasfiye edildiği, basının susturulduğu, kimsenin konuşamadığı ve cevap veremediği bir ortamda Cumhuriyet Halk Partisi’nin kongresinde altı günde okuyor Atatürk. Bu durumda bir dönemin tarihi sadece bir kişinin bakış açısıyla oluşturulmuş olmuyor mu?

Nutuk, Halk Fırkası tarafından da onaylandı ve partinin görüşü oldu. Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay o devirde saygın isimler. Siz bunları 1925’te ellerine kelepçe vurup hapse atmışsınız. 1927’de Nutuk’u okuduğunuz zaman, bu yapılanı haklı göstermek için onlara hain, padişahçı, mürteci demeniz lazımdı. Dendi de! Nutuk, Atatürk’ün kurduğu tek partili Cumhuriyet’i meşrulaştırmak için söylediği bir siyasi söylevdir. Biz farklı bir tarih olduğunu, ancak 1950’lerden itibaren çıkmaya başlayan hatıralardan öğrenebildik. Atatürk’e sevgisi saygısı besbelli olan isim Şevket Süreyya bile “Nutuk siyasi bir vesikadır” diyor. Nutuk’un içinde çok önemli belgeler vardır ama her belge yoktur.

(...)

Bugün 1921 Anayasası da çok yüceltiliyor... Atatürk 1921 Anayasası’nı neye göre şekillendiriyor?

23 Nisan 1920’de açılan Meclis demokratiktir, çok seslidir. Bu yüzden övülmeye layıktır ama, 1921 ve 1924 anayasalarının yüceltilmesinin bir hukuki temeli yoktur. Bu bir muhafazakâr romantizmdir. Türkiye’nin bugün 21 ve 24 anayasalarından alabileceği bir şey yok. Bizde en liberal anayasa 1876 Meşrutiyet Anayasası’dır. Çünkü temel saiki, padişahın yetkilerini sınırlamaktır. Yani devleti, iktidarı sınırlamaktır.

1924 Anayasası’nın temel saiki nedir?

1924 Anayasası’nın temel saiki, iktidarın gücünü, inkılâbın otoritesini arttırmaktır. Atatürk döneminde liberallerin ikide bir Osmanlı Meclisi’nin yaptığı Kanun-i Esasi’yi referans göstermeleri bundandır. Kanun-i Esasi’ye göre İstiklal Mahkemeleri gibi fevkalade mahkemeler kurulamaz. Belli bir olayı yargılamak için yeni bir mahkeme kurulamaz. Mesela bu ilkeyi 1924 Anayasası’na almadılar.

Atatürk 1921 Anayasası’nı neye göre şekillendiriyor diye sormuştum.

Atatürk “1921 Anayasası’nı kuran ayetleri gibi öğretmek lazım” diyor. Çünkü bu anayasa, hâkimiyeti İstanbul’dan alıp Ankara’ya veriyor. Ama buna tam bir anayasa demek mümkün değildir. Bunda, bir anayasada olması gereken temel hak ve özgürlükler ve yargı konuları yoktur mesela. Bir geçiş dönemi anayasasıdır bu. Atatürk’ün 1924 Anayasası’nı ise öven, savunan hiçbir sözü yok.

Kendi anayasası... Niye övmüyor?

Çünkü 1924 Anayasası eksikliklerine rağmen modern bir anayasaydı ve bu anayasada ister istemez temel hak ve hürriyetler, basın hürriyeti, yargı bağımsızlığı, dokunulmazlık gibi bazı modern unsurlar olmak durumundaydı. Dolayısıyla 1924 Anayasası’na referansta bulunmak, inkılâpçı otoriteyi sınırlardı. Hâlbuki inkılâbın otoritesi, anayasanın ve kanunun da üstündeydi. Nitekim rejim, bu anayasanın maddelerini kullanmadı. Ama muhalefet kullandı. Liberaller, Dersim Kanunu’na karşı çıkarken, “1924 Anayasası’na aykırı” dediler. İktidar ise, “devlet menfaati bunu gerektiriyor” dedi.

Konuşan: Neşe Düzel
Taraf, 7.2.2012

Okunma Sayısı: 1922
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı