Riyazet, nefsi terbiye etme, dünya lezzetlerinden ve zevklerinden sakınma anlamına gelmektedir. Dervişlerin nefislerini yenerek gönül temizliğini sağlamak için az yemek, az uyumak, az içmek gibi davranışlarına denir. Riyazette amaç, nefsi isteklerinden vazgeçirmek ve terbiye etmektir. Nefis terbiyesinin et etkili yollarından birisi, onu aç bırakmaktır.
Cenab-ı Hak ruhları yarattığı zaman, “Ben sizin Rabbimiz değil miyim?” diye suâl ettiğinde, nefisler ancak aç bırakıldıktan sonra “Evet ya Rabbi, Sen bizim Rabbimizsin, biz de Senin âciz kullarınız” demişlerdir.
Ramazan orucu, nefisleri en güzel şekilde terbiye eden, insanı riyazete alıştıran bir fırsattır.
Riyazet kapısından giren bir insan, dünyanın fâni lezzetlerinden vazgeçer, bâki lezzetlere kapı açar.
Terakkiyat kapısı
İnsanın hayat yolculuğunda, esfel-i sâfilînden âlay-ı illiyine kadar çeşitli makamlar ve mertebeler mevcuttur. Herkes istidadına ve imanındaki inkişafa göre bir mertebe kazanır. İnsan kendisini esfel-i sâfilîne çeken süflî duygularından kurtuldukça, safralarını atan bir balon gibi yükselir.
Her bir günah, kalbin ve ruhun sırtına yüklenmiş bir yüktür. Ağızdan çıkan kötü bir kelime, harama uzanan her bir arzu, kalpte bulunan kin, nefret, haset ve husumet gibi her bir duygu, insanın mânen terakkî etmesine mani olan safralardır.
Oruç ise, insanı bu ağırlıklardan kurtaran, ibadet ve taatle, hayır ve hasenatla, zikir ve tesbihatla yükünü hafifleten mübarek bir zaman dilimidir.
Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi, “kalp, ruh, akıl, sır gibi letaifin o mübarek ayda oruç vasıtasıyla çok terakkiyat ve tefeyyüzatları var.”