"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Paşa müfettişi neden azarladı?

Rifat OKYAY
09 Nisan 2018, Pazartesi 00:04
Bir hazan mevsiminde dört mekân dört su - 10

Paşa: “Ulan ukala! Bunlar sizden bin derece daha iyidirler. İki aydır Van’da inceleme yapıyorum. Sizin gibi sözde aydınların yapmadığı pislik kalmamış. Vatana düşmanlığınız ayyuka çıkmış!“ diyerek müfettişi azarladı.

Paşa biraz düşünür ve cevap bulamayınca: “Yahu kardeşim zaten bütün dün- ya bize düşman. Bir de siz ikilik çıkarıyorsunuz. Bizim o kadar kitaplarımız varken Nurculuk diye bir mezhep, bir tarikat çıkardınız, milleti böldünüz.” Cevap verebilir miyim dedim. “Evet, ko- nuş” dedi. Ben de: “O kitaplar zamanında Allah’ı inkâr yoktu. İtirazlar avamdan geliyordu. Bunun telâfisi, izalesi kolaydı. Şimdi itirazlar tahsilli, okumuş insanlardan geliyor. Onun için Bedi- üzzaman bütün mesaisini Allah’ın varlığını, birliğini ispata ayırmıştır. Bugün, bu zamanın insanlarına bu kitaplar daha tesirli olduğu için, bunları okuyoruz.” 

Paşa: “Tamam kardeşim anladık. Yalnız kitaplarınızı evlerinizde okuyun, neden toplanıp gruplar halinde okuyorsunuz? Tek başınıza kendiniz okuyun!”

“Paşam buna söz veremem.” “Neden, siz baloya, sinemaya, tiyatroya toplu halde gidiyorsunuz? Evlerinizde eğlenseniz ya…” “Öyle daha zevkli oluyor da ondan.” “Bizim ki de bu şekilde feyizli, bereketli ve tesirli oluyor!.. Üstelik sizinki şeytanîdir, bizimki Rahmanîdir…” diye cevap verdiğimde Paşa: “Allah Allah, bunların marangozu böyle olursa, okumuşları nasıl olur?” deyip yerinden kalktı ve beni kucakladı. 

Bu arada orada bulunan inançsız Millî Eğitim müfettişine dönerek: “Hakikaten bana, bu Nurcularla baş edilmez, onlarla münâzaraya girmeyin” demişlerdi, doğruymuş. Üstelik bu ümmi bir marangoz. Ya bir de bunun tahsillisi olsa! Demek onunla konuşsak bizi paçavraya çevirir!” dediğinde, müfettiş: “Efendim, bunlar Cumhuriyet düşmanı, haindirler. Hep kötü kalplidirler…” diye bana saldırınca, Paşa: “Ulan ukala! Bunlar sizden bin derece daha iyidirler. İki aydır Van’da inceleme yapıyorum. Sizin gibi sözde aydınların yapmadığı pislik kalmamış. Vatana düşmanlığınız ayyuka çıkmış!“ diyerek müfettişi azarladı.    

İNSANA ŞİFA DERSLER

Hasan Ekinci ağabeyimiz; Molla Hamid Ağabeyin devamlı olarak tekrar ettiği, dilinden düşürmediği şu sözlerini de bizlerle paylaştı: “Ben seksen küsur yaşındayım. Yemin ederek söylüyorum ki, birçok rahatsızlığım olmasına rağmen, derse gittiğimizde, bütün dert, gam ve kederlerim kayboluyor. Kendimi gençler gibi hissediyorum. Ama dersten çıkınca yine dizlerimin zorlandığını, ihtiyarlığımı hissediyorum. Bu dersler insana şifadır, nurdur, hayat ve gıdadır... Kardeşlerim cahili dost edinmeyin. Tabiî yola gelmeyen cahili… Ben bir tabir duymuşum, derler: “Tezek de bir şeydir, ama cahil hiçbir şeydir!...”

“Kardeşlerim, altmış yıl secde de ağlayıp gözyaşı döksek, Risale-i Nur Talebeliğinin hakkını ödeyemez, şükrünü eda edemeyiz. Cenâb-ı Hak aczimize binaen bize Risale-i Nur’u göndermiş. Van’da o kadar âlim, fazıl, şeyh zatlar vardı. Onlar değil de benim gibi aciz, yetim, zavallı birini tutup Üstad gibi bir müceddid-i ahirzamana, ümmetin beklediği zata hizmetçi eyledi. Bunları düşündükçe Bilâl-i Habeşi gibi raks edesim geliyor. Sevinçten ağlıyorum… Ya Rab, bizi hakikî Nur Talebesi eyle. Amin ya Erhamerrahimin!...”

TEVAFUK OLDU

Lâtif bir tevafuk. Molla Hamid Ağabeyin Van Erek hatıralarını yazarken odamdan içeri giren Bursa-Gemlik kadim Nurcularından Selahattin Ekinci Ağabey oturduktan biraz sonra, hiç alâkasız ve benim yazdıklarımdan habersiz Van Mevlidi’ne gittiklerini ve Van’da mevliddeyken Bursa’dan bir erkek çocuğunun dünyaya geldiği haberi kendisine verildiğini ve adını Van hatırası olarak Rıdvan koyduklarını söyledi. Biz de dedik ki, “Şu an için Van hatıralarını gazeteye yollamak için yazıyorduk. Lâtif bir tevafuk oldu; cemaatimizin Van’a ve Üstad’a olan sevgisi bizi hayretler içerisinde bıraktı. 

HALİL USLU AĞABEY

Rahmetli Halil Uslu Ağabeyimizin kendisinden dinlediğim Molla Hamid Ağabeyimizle alâkalı hatıralardan ikisini de kendisine rahmet duâları niyet ve dileğiyle anlatmak isterim. 

Van’lı olan Halil Uslu Ağabey ilk hatırasını şöyle anlattı:

“Bir gün Molla Hamid Ağabey bana hitaben, bir gün Erek Dağı’nda Derviş Kâmil ile beraberdik. Eski Köşk menzilinde bir sabah vakti, gün ağarmışken müthiş bir ses uğultusuyla uyandım. Dikkat ettim koro halinde bir zikir sesi geliyordu. Dışarı çıktım, bir de ne göreyim. Van civarında hiç görmediğim mahlûkat, boyları elli santimden iki metreye kadar farklı farklı, acayip mahlûklar!... Ne Ertoşilere, ne Gevdanlılara, ne Kürtlere ne de Türklere benziyorlardı… Belki binlerce kişi vardı. Seyda da çilehanenin önündeki ağacın başında bir serzakir, zikirbaşı... Onun idaresinde Erek Dağı’nın başına kadar her yer onlarla dolu, hep bir ağızdan zikir sesiyle ortalık inliyordu. 

Hasbi Rabbi Cellallah/ Mafi Kalbi Gayrullah/ Nur Muhammed Sellallah/ Lâ’ilâhe İllellah, Lâ’İlahe İllellah…

Korkudan tüylerim diken diken oldu. Birden Üstad’a dönerek, “Seydaaa!...” diye bağırdım. 

Üstad ağacın başından seslendi: “Korkma Hamid, bunlar bizim ecinni taifesidir, zararsızdırlar!...” Birden perde kapandı, daha bir şey bana görünmez ve işitilmez oldu. O gün Erek Dağı’na Şeyh Enver ve bazı âlim zatlar Seyda’yı ziyarete geldiler. Şeyh Enver’e sordum, böyle böyle oldu diye bahsettim. Sizin fikriniz nedir dedim. 

Şeyh Enver:  “Molla Hamid, sen Hazreti Seyda’yı ne zannediyorsun? Onun yanına öyle zatlar, öyle mahlûkat, öyle kişiler gelir ki, biz onları bilemeyiz”…” dedi. 

Rahmetli Halil Uslu Ağabeyin ikinci hatırasını da yine birincisi gibi, Bursa’ya konferans için geldiğinde Bursa’nın meşhur ve mevta Çarşı Dersanesinde dinlemiştik. (Bu arada hatıraları beraber dinlediğimiz Raşit Yücel Ağabeyin kulakları çınlasın, Mevlüt Ağabeyimize  Allah rahmet eylesin, Mustafa Şahin Ağabeyimizi de hizmette daim ey- lesin inşallah…) 

Hatıra şöyle: “Van’ın Çatak ilçesinde Nurcu ağabeyimizin mahkemesi için 1969 senesinde rah- metli Bekir Berk Ağabey Van’a gelmişti. Mahkemeye sunacağı müdafaanamesinin hazırlanması biraz uzamış ve sabah namazına bir saat gibi bir vakit kalmıştı. 

Namazı tehlikeye düşürmemek için Selahattin Akyıl Ağabey: “Gelin vakit girene kadar Molla Hamid Ağabeye gidip bir kahvesini içelim…” diye teklifte bulundu. 

DİZİ: RİFAT OKYAY

[email protected]

 DEVAMI YARIN

Okunma Sayısı: 4197
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Kemal Refet AKAY

    9.4.2018 10:17:49

    Aziz ve Değerli Rıfat Hocam, S.A....Yeni Asya'da yayınlanan yazı dizisini severek ve hasretle devam ederek okuyoruz.Allah (C.C) ebeden razı olsun.Binler aman... Yüce Rabbim kaleminize daha çok kuvvet ve istikamet versin.Dualarımız sizinle... HOŞÇA KALIN...ALLAH'A EMANET OLUN.... Öğretmen:Kemal Refet AKAY

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı