Beş Noktadır.
• Birinci Nokta: Ehl-i dalâletin vekili der ki: “Ehadisinizde, dünya tel’in edilmiş; cife ismiyle yâd edilmiş. Hem bütün ehl-i velâyet ve ehl-i hakikat, dünyayı tahkir ediyorlar; ‘Fenadır, pistir’ diyorlar. Hâlbuki sen bütün kemâlât-ı İlâhiyeye medar ve hüccet, onu gösteriyorsun ve âşıkane ondan bahsediyorsun.”
Elcevap: Dünyanın üç yüzü var:
Birinci yüzü, Cenab-ı Hakkın esmasına bakar; onların nukuşunu gösterir, mana-i harfiyle, onlara âyinedarlık eder. Dünyanın şu yüzü, hadsiz mektubat-ı Samedâniyedir. Bu yüzü gayet güzeldir; nefrete değil, aşka lâyıktır.
İkinci yüzü, ahirete bakar; ahiretin tarlasıdır, Cennetin mezraasıdır, rahmetin mezheresidir. Şu yüzü dahi, evvelki yüzü gibi güzeldir; tahkire değil, muhabbete lâyıktır.
Üçüncü yüzü, insanın hevesatına bakan ve gaflet perdesi olan ve ehl-i dünyanın mel’abe-i hevesatı olan yüzdür. Şu yüz çirkindir. Çünkü fânîdir, zaildir, elemlidir, aldatır. İşte hadiste vârid olan tahkir ve ehl-i hakikatin ettiği nefret, bu yüzdedir.
Kur’ân-ı Hakîm’in kâinattan ve mevcudattan ehemmiyetkârâ- ne, istihsankârâne bahsi ise, evvelki iki yüze bakar. Sahabelerin ve sair ehlullahın mergub dünyaları, evvelki iki yüzdedir.
Şimdi dünyayı tahkir edenler dört sınıftır:
Birincisi, ehl-i marifettir ki, Cenab-ı Hakkın marifetine ve muhabbet ve ibadetine set çektiği için tahkir eder.
İkincisi, ehl-i ahirettir ki ya dünyanın zarurî işleri onları amel-i uhrevîden men ettiği için veyahut şuhud derecesinde iman ile Cennetin kemâlât ve mehasinine nisbeten dünyayı çirkin görür. Evet, Hazret-i Yusuf Aleyhisselâma güzel bir adam nisbet edilse, yine çirkin göründüğü gibi; dünyanın ne kadar kıymettar mehasini varsa, Cennetin mehasinine nisbet edilse, hiç hükmündedir.
Üçüncüsü, dünyayı tahkir eder; çünkü eline geçmez. Şu tahkir, dünyanın nefretinden gelmiyor, muhabbetinden ileri geliyor.
Dördüncüsü, dünyayı tahkir eder; zira dünya eline geçiyor, fakat durmuyor, gidiyor. O da kızıyor. Teselli bulmak için tahkir eder, “Pistir” der. Şu tahkir ise, o da dünyanın muhabbetinden ileri geliyor. Hâlbuki makbul tahkir odur ki, hubb-u ahiretten ve marifetullahın muhabbetinden ileri gelir.
Demek, makbul tahkir, evvelki iki kısımdır. Cenab-ı Hak, bizi onlardan yapsın. Âmin, bi-hürmeti seyyidi’l-mürselîn.
Sözler, s. 702
LÛGATÇE:
cife: Leş.
hubb-u ahiret: Ahiret sevgisi.
istihsankârâne: Güzel bulup beğenerek.
mana-i harfî: Harf manası; bir şeyin kendisini değil de sanatkârını, ustasını, sahibini bildirip tanıtan manası.
marifetullah: Allah’ı tanıma, anlama, bilme.
mehasin: Güzellikler.
mektubat-ı Samedâniye: Cenab-ı Hakk’ın isim ve sıfatlarını anlatan, Allah’ın birliğini gösteren mektuplar.
mel’abe-i hevesat: Hevesat oyuncağı, nefsin arzuları için oyun ve oyalanma.
mergub: Rağbet edilen, beğenilen.
mezhere: Çiçek bahçesi.
tel’in: Lânetlenme.
vârid: Vürûd eden, ulaşan.
zail: zeval bulan, yok olan.