ŞEYTAN, SİZİ KARDEŞİNİZE KARŞI HAKLI OLARAK TENKİDE SEVK ETTİĞİ VAKİT...
Aziz, Sıddık Kardeşlerim! Birden ruhuma gelmiş bir endişeyi beyan ediyorum. Ehl-i dalâlet, Risale-i Nur’un elmas kılınçlarına mukabele edemedikleri için şakirdleri içinde, derd-i maişet cihetinden ve bahar mevsimi gafletinden istifade ederek, meşrepler veya hissiyatları muhalefetinden, zayıf damarları bulup şakirdler içindeki tesanüdü sarsmak istediklerini hissettim ve anladım.Sakın, çok dikkat ediniz; içinize bir mübayenet düşmesin. İnsan hatadan hâlî olamaz, fakat tevbe kapısı açıktır. Nefis ve şeytan, sizi kardeşinize karşı itiraza ve haklı olarak tenkide sevk ettiği vakit deyiniz ki: “Biz, değil böyle cüz’î hukukumuzu, belki hayatımızı ve haysiyetimizi ve dünyevî saadetimizi, Risale-i Nur’un en kuvvetli râbıtası olan tesanüde feda etmeye mükellefiz. O bize kazandırdığı netice itibarıyla, dünyaya, enaniyete ait her şeyi feda etmek vazifemizdir” deyip, nefsinizi susturunuz. Medâr-ı nizâ bir mesele varsa, meşveret ediniz. Çok sıkı tutmayınız. Herkes bir meşrepte olmaz. Müsamaha ile birbirine bakmak, şimdi elzemdir. Umum kardeşlerimize birer birer selâm ederiz. Kastamonu Lâhikası, 141. mektup, s. 242
SAMİMÎ TESANÜD VE MEŞVERET-İ ŞER’İYE SİZİ MUHAFAZA EDER
Mümkün olduğu kadar geçici rüzgârlara ehemmiyet vermeyiniz, bakmayınız. Zaten mabeyninizde samimî tesanüd ve meşveret-i şer’iye, sizi öyle şeylerden muhafaza eder; içinizdeki şahs-ı manevînin fikrini, o meşveretle bildirir.
Kastamonu Lâhikası, 83. mektup, s. 135
AZ BİR İHTİLÂF, RİSALE-İ NUR’A BÜYÜK BİR ZARAR VEREBİLİR
Sakın, dikkat ediniz! İhtilâf-ı meşrebinizden ve zaif damarlarınızdan ve derd-i maişet zaruretinizden ehl-i dalâlet istifade edip birbirinizi tenkit ettirmeye meydan vermeyiniz. Meşveret-i şer’iye ile reylerinizi teşettütten muhafaza ediniz. İhlâs Risalesi’nin düsturlarını her vakit göz önünüzde bulundurunuz. Yoksa az bir ihtilâf, bu vakitte Risale-i Nur’a büyük bir zarar verebilir.
Hatta sizden saklamam, işte şimdi Feyzi de Emin de biliyorlar ki, mâbeyninizde gayet ehemmiyetsiz bir tenkit, bize burada zarar veriyor gibi size, hiç bilmediğim halde bu noktaya dâir iki mektup yazdım ve ruhen çok endişe ediyordum. “Acaba yeni bir taarruz mu var?” diye muztarip idim.
[...]
TAM BİR TESANÜD LÂZIM Kİ BU AĞIR DEFİNEYE OMUZLAR DAYANABİLSİN
İnsan kusursuz olmaz ve rakipsiz de olmaz. Risale-i Nur’un kahraman şakirdleri her müşkülâta galebe ettikleri gibi inşaallah bu ehemmiyetli ve dehşetli mevsimde yine galebe ederler. Safvet ve ihlâslarını bozmayacaklar ve hizmetlerine fütur getirmeyecekler. Siz tedbir-i maddiyeyi benden daha iyi bilirsiniz, fakat madem Hüsrev ile Rüşdü Risale-i Nur’da çok ehemmiyetli rükünlerdir, hem etraflarında Risale-i Nur’un çok ehemmiyetli şakirdleri var ve madem Hafız Ali, Tahirî, Hafız Mustafa, Küçük Ali Risale-i Nur hizmetinde muvaffakıyetleriyle tam makbul oldukları tahakkuk etmiş; bu iki cereyan, baştaki iki göz gibi olmalı. Tam bir tesanüd lâzım ki bu ağır defineye omuzları dayanabilsin.
Umum kardeşlerimize birer birer selâm ederiz.
Kastamonu Lâhikası, 144. mektup, s. 245