Nurlar’ın birinci talebesi Hulûsî Bey, Hazret-i Üstada arz ettiği bir mektubunda, “Dünyayı unutmak isteseniz, başka hiçbir sebep olmasa dahi, yalnız bu mübarek Sözler’le rabıta peyda eden insanların rica edecekleri izahatı vermek isteyecek ve cevapsız bırakmayacaksınız. Allah için sizi sevenlere ve sizden istîzahta bulunanlara yazdığınız pek kıymetli yazılarla meclis-i ilmînizde takrir buyurduğunuz mütenevvi ve Sözler’e bile geçmeyen mesâil, kat’iyetle gösteriyorlar ki, ihtiyaç da, hizmet de bitmemiştir” demekte ve Nurlar’ın hizmetinde, ikaz, ihtar ve irşadlara ihtiyaç bulunacağını ifade etmektedir ki, ondan sonra zuhur eden ihtiyaca muvafık lâhikalar, o mübarek zatın isabetli sözünü teyid etmiştir.
Bu lâhikalarda görüleceği gibi, Nur Müellifi Aziz Üstadımız, Risale-i Nur’un neşri, okunup yazılması gibi bizzat Nurlar’la iştigale ehemmiyet vermekte, talebelerini daima teşvik etmektedir. Bunun lüzum ve hikmeti ise, şüphesiz izahtan vârestedir.
Zira, asrımızda kâinat fenleri ve maddî ilimler revaçta olup, yeni yetişen nesiller bu ilim ve fenleri okudukları, hem tabiiyyun ve maddiyyunun din ve maneviyat aleyhindeki neşriyatı, hem küfr-ü mutlak cereyanı ki, hiçbir din ve maneviyatı tanımayan ve Allah’a iman hakikatine karşı muaraza ederek dinsizliği neşreden, İslâmî fikri zedeleyen ve bütün beşeriyeti tehdit eden, yeni nesillere ve gençliğe imansızlık fikr-i küfrîsini aşılamak isteyen kitap, broşür, gazete gibi neşir vasıtalarının İslâm ve iman düşmanlarınca ön plana alındığı böyle acib ve dehşetli bir zamanda, elbette Risale-i Nur’a, okunmasına, neşredilmesine şiddetle ihtiyaç ve zaruret var.
Çünkü Risale-i Nur Kur’ân-ı Hakîm’in bir mu’cize-i maneviyesi ve bu zamanın dinsizliğine karşı mânevî atom bombası olarak solculuk cereyanlarının maneviyat-ı kalbiyeyi tahribine mukabil, maneviyat-ı kalbiyeyi tamir edip ferden ferdâ iman-ı tahkikîden gelen muazzam bir kuvvet ve kudrete istinadı okuyucuların kalplerine kazandırıyor. Ve bu vazifeyi de yine mukaddes Kur’ân’ımızın ilham ve irşadıyla ve dersiyle ifa ediyor. Tefekkür-ü imanî dersiyle, tabiiyyun ve maddiyyunun boğulduğu aynı meselelerde tevhid nurunu gösteriyor, iman hakikatlerini madde âleminden temsiller ve deliller göstererek izah ediyor.
Liselerde, üniversitelerde okutulan ilim ve fenlerin aynı meselelerinde iman hakikatlerinin ispatını güneş zuhurunda gösteriyor.
Emirdağ Lâhikası, Takdim, s. 35
LÛGATÇE:
ferden ferda: Ferd ferde, teke tek, teker teker.
iman-ı tahkikî: Tahkikî iman, imana dair bütün meseleleri inceleyip delil ve bürhan ile inanma.
istinad: Dayanma.
istîzah: İzahat isteme, bir işin açık olarak bildirilmesini isteme, açıklama isteme.
küfr-ü mutlak: Mutlak küfür, hiç bir imanî hükmü, delili kabul etmeme, kesin ve tam bir inkâr.
maddiyyun: Maddenin ezelî ve ebedî olduğuna, sonradan yaratılmamış bulunduğuna inananlar, maddeciler, materyalistler.
mesail: Meseleler.
muaraza: Kavga, çekişme.
rabıta: Münasebet, bağ.
tabiiyyun: Tabiatçılar, tabiatı yaratıcı güç kabul ederek her şeyin onun eseri olduğunu iddia edenler.
takrir buyurmak: İfade ve beyan etmek.