Evet, her şeyin iki ciheti vardır: Bir ciheti Hakk’a bakar, diğer ciheti de halka bakar. Halka bakan cihet, Hakk’a bakan cihete tenteneli bir perde veya şeffaf bir cam parçası gibi, altında Hakk’a bakan cihet-i isnadı gösterecek bir perde gibi olmalıdır.
Binaenaleyh, nimete bakıldığı zaman Mün’im, sanata bakıldığı zaman Sâni, esbaba nazar edildiği vakit Müessir-i Hakikî zihne ve fikre gelmelidir.
Ve keza, nazar ile niyet mahiyet-i eşyayı tağyir eder; günahı sevaba, sevabı günaha kalbeder. Evet, niyet âdi bir hareketi ibadete çevirir ve gösteriş için yapılan bir ibadeti günaha kalbeder. Maddiyata esbab hesabıyla bakılırsa cehalettir, Allah hesabıyla olursa marifet-i İlâhiyedir.
Birinci Kelâm: “İnnî lestü mâlikî.” Ben kendime mâlik değilim. Ancak mâlikim, kâinatın Mâlikidir. Fakat kendime mâlik nazarıyla bakıyorum ki, Mâlik-i Hakikî’nin sıfâtını ve sıfatların bir derece mahiyetini ve hududunu bileyim. Evet mevhum, mütenâhî hududum ile, Mâlik-i Hakikî’nin sıfatlarının bir cihette gayr-i mütenâhî hududunu bildim.
İkinci Kelâm: “El-mevtü hakkun” Ölüm haktır. Evet, bu hayat ve bu beden şu azîm dünyaya direk olacak kabiliyette değildir. Zira onlar demir ve taştan değildir. Ancak et, kan ve kemik gibi mütehalif şeylerden terekküb etmiş. Kısa bir zamanda tevafukları, içtimaları varsa da, iftirakları ve dağılmaları her vakit melhuzdur.
Üçüncü Kelâm: “Rabbî vâhidün” Rabbim birdir. Evet, herkesin bütün saadetleri bir Rabb-i Rahîm’e olan teslimiyete bağlıdır. Aksi takdirde pek çok rablere muhtaç olur. Çünkü insan camiiyeti itibarıyla bütün eşyaya ihtiyacı ve alâkası vardır. Ve her şeye karşı hissederek veya etmeyerek, teessürü, elemleri vardır. Bu ise tam Cehennem gibi bir hâlettir. Fakat erbab tevehhüm edilen esbab yed-i kudretine bir perde olan Rabb-i Vâhid’e teslimiyet, firdevsî bir vaziyettir.
Dördüncü Kelâm: “Ene” ile tabir edilen benlik, yani kendisine bir vücut, bir kıymet vermektir ki bu ene, Cenab-ı Hakk’ın sıfâtını, şuunatını bilmek için bir santral ve bir vâhid-i kıyasîdir.
Mesnevî-i Nuriye, s. 64
LÛGATÇE:
erbab: Sahipler; rabler.
esbab: Sebepler, vasıtalar.
Mâlik-i Hakikî: Her şeyin hakikî sahibi ve mâliki olan Allah.
marifet-i İlâhîye: İlahî yolla gelen bilgi, Allah’ı tanımakla elde edilen hakiki ilim; gerçek bilgelik, marifetullah ilmi.
melhuz: Hatıra gelen, umulan, beklenen, muhtemel olan.
Müessir-i Hakikî: Hakikî tesir sahibi, hakikî tesir edici; Allah.
Mün’im: Nimet veren, ikram eden, Allah.
Rabb-i Vâhid: Tek ve eşsiz olan Allah, bir olan Allah.
Sâni: Her şeyi sanatlı olarak yaratan Allah.
şuunat: Şuunlar, keyfiyetler, haller, işler.
tağyir: Başkalaştırma, değiştirme.