Ardından, parti bünyesinde hayli sancılı ve çalkantılı bir dönem yaşandı. Birer–ikişer yıl arayla genel başkanlar değişti.
Demokrat Parti, milletimizin gerçek bir demokrasi arzusunun ilk iktidar formatında tezahürüdür. Kuşkusuz ki, aziz milletimiz Meşrûtiyet’te de, erken Cumhuriyet’te de, hep demokrasi ve çok partili siyasi hayat arzusunu izhar etmiş, bunun için atılan adımlara da fevkalade yoğun ilgi göstermiş, itibar etmiştir. Ancak, dönemin şartları bu arzuların hayat bulmasını, tahakkukunu mümkün kılmamış; pekçok değişik görüş ve düşünceyi savunan siyasi parti kurulsa da yaşayamamış, hatta kuruluşuna emek verenler, fiilen içine girenler, ağır bedel ödemek durumunda olmuşlardır.
Bu bakımdan Demokrat Parti, milletimize mutedil ve muktesid olanı, aklı, çalışmayı, başarmayı, fakat bu başarıyı milletçe sağlamayı öneren bir yaklaşımla ortaya çıkınca, çok büyük bir ilgi ve iltifat görmüştür. Buradan hareketle, şu ana bağ kurar isek, bizim bulunduğumuz nokta, öncelikle Türk Siyasî Tarihi içinde, cumhuriyet öncesinde ve sonrasında; özgürlüğü, kalkınmayı, huzuru, refahı, mutluluğu, millî ve manevî değerleri korumayı temel misyon edinmiş bir zihniyetin sahipleri olarak; ülke sathında, her ferdinin inanç ve değerlerini yaşayabildiği hür bir atmosferi hakim kılmayı ilke edinmiş, güçlü, itibarlı, kalkınmış, küresel ve bölgesel ölçeklerde sözü geçen, ama mutlaka adil bir devlet yönetiminin olduğu, hukukun üstünlüğünden asla taviz verilmeyecek bir sistemin tesisidir. Elbette ki, bütün bu söylediklerimi gerçekleştirebilmek için en temel görevimiz milletimizi tam manasıyla kucaklayabilmektir.
Bu misyonun tarihî süreci ve kök bağlantıları hakkında bizi kısaca bilgilendirebilir misiniz?
Sözlerimin başında da belirttiğim gibi; Türk Siyasî tarihi içinde, meşrutî sistem içinde de yine dayatmacı, baskıcı anlayışlara karşı milletin özünün isteklerini dile getiren, kalkınmayı, büyümeyi, o zamanın şartlarında bölünüp parçalanmamayı, küçülmemeyi hedefleyen yaklaşımlar olmuştur. Bu yaklaşımlar içinde liberal bir ekonomik sistem, hak ve özgürlüklerin korunması, imparatorluk sathında tüm vatandaşlarımızın hür ve itibarlı bir şekilde yaşamasını ilke edinmiş olanlar da vardır. Ne var ki, bu yaklaşımların toplumsal bir karşılığı bulunsa bile siyasi iklim içinde yeşerme, büyüme ve varlıklarını devam ettirme şansları olmamıştır. Cumhuriyet döneminde de çok partili siyasî hayat denemeleri olmuştur. Bu denemelerin samimiyetini ve nedenlerini tartışmak da mümkündür. Mamafih, soruyu dağıtmak arzusunda değilim. Ancak Demokrat Parti öncesi denemeler göstermiştir ki; millet asla İttihatçı ve CHP’li çizgiyle tam anlamıyla örtüşmemiştir. Onların dayatmacı, kısıtlayıcı, ceberut siyasi çizgileri millette kabul görmemiştir. Bunu kurucu irade olarak CHP’nin v.b. söylemleri üzerinden gitmek de sürdürülebilir kılmamıştır. Demokrat Parti ortaya çıktığı andan itibaren aziz milletimiz büyük bir ilgi ve teveccüh göstermiştir. Menderes, Bayar, Koraltan, Köprülü tarafından verilen Dörtlü Takrir, aziz milletimiz tarafından bir kurtuluş ve şahlanış mesajı olarak algılanmış, ülkenin dört bir yanında büyük bir heyecan ve umut dalgası oluşturmuştur. Bu dalga, malûmunuz olduğu üzere, 1946 seçimlerinde “açık oy, gizli tasnif” oyunlarıyla kırılmak istense de, 1950’de milletimiz CHP’ye “Yeter söz milletindir” demiştir.
1960 darbesi, maalesef milletimizin iradesinin, bir kez daha baskıcı ve dayatmacı anlayış tarafından ipotek altına alınması girişimi biçiminde ortaya çıkmıştır. Ama ilk seçimlerden itibaren Adalet Partisi ile birlikte millet yine kararını ve kararlılığını ortaya koymuştur. 1980 darbesi sonrası ise aziz milletimiz yine darbecilerin istediği partiyi değil, kendi iradesini iktidara taşımıştır. Anavatan Partisi ve Merhum Turgut Özal, kendinden öncekilere en yakın çizgide durduğu için milletin büyük çoğunluğunun teveccühü ile karşılaşmış, sonrasında bayrağı yine misyonun sahibine devretmiştir. Doğru Yol Partisi ve Süleyman Demirel’li yıllarla birlikte Türkiye, kalkınma ve büyüme yolunda Demokrat Parti’den, Adalet Partisi’nden, Anavatan Partisi’ne geçen meşaleyi Doğruyol’a devretmiştir. Bugün ise, 1980 sonrası hizmet eden iki büyük parti, yani Doğru Yol Partisi ve Adalet Partisi yeniden aslına rücu etmiş, misyonun tüm sahiplerini, temsilcilerini yeniden öz adıyla Demokrat Parti’de birleştirmiştir.
Siyasette kök, asalet ve misyona verilen değer
1946 yılı başlarında kurulan ve 1950 Mayıs’ında iktidara gelen Demokrat Partinin kökleri tâ Meşrûtiyet dönemindeki Ahrar–ı Osmaniye Fırkasına kadar gidip dayanır.
Misyon, aynı zamanda kök ve asalet demektir. Demokrat Parti, işte öyle bir asalete sahiptir. Zaman ve zeminin şartları icabı arada bir gizlense veya silinmiş gibi görünse de, temsil ettiği misyon itibariyle daima iktidar potansiyeline sahip olup yeniden dirilir ve siyaset sahnesinde boy göstermeye başlar.
Nitekim, Bediüzzaman Said Nursî′de bu noktaya dikkat çekerek, 1950’de iktidara gelen Demokratların, 35 sene evvel İttihatçı zorbalar tarafından siyaset sahnesinden silinen Ahrarlar’la aynı misyon çizgisine sahip olduğunu ve yeniden dirildiğini ifade ediyor.
Aynı zamanda İttihad–ı Muhammedî’nin müttefiki olarak gördüğü Ahrarın, 1950’de Demokrat ismiyle yeniden hayat bulduğunu şu sözlerle izah ediyor, Üstad Bediüzzaman: “Demokratlar, bir ezan-ı Muhammedî’nin (asm) serbestiyetiyle kendi kuvvetlerinden yirmi defa ziyade kuvvet kazandılar. Milleti kendilerine ısındırdılar, minnetdar ettiler. Hem, ...farmasonlara muarız ve manen bizimle, yani İttihad-ı Muhammedî ile müttefik olan Ahrar Fırkası yine otuz beş sene sonra dirildi, yine uyandı.” (Beyanat ve Tenvirler, s. 202.)
Aynı gerçeğin değişik açılardan izahını, ayrıca şu kaynaklarda bulmak mümkün: Emirdağ Lâhikası, s. 267, 271; Beyanat ve Tenvirler, s. 204; Tarihçe–i Hayat, s. 490.)
* * *
Lider kadrosu içinde Prens Sabahaddin, Mizancı Murad, Ferruh Bey gibi şahsiyetleri gördüğümüz ilk muhalefet partisi Osmanlı Ahrar Fırkasının hemen bütün mensupları İttihatçılar tarafından ya katledildiler, ya hapse atıldılar, ya da sürgüne gönderildiler.
Netice itibariyle 1950’de tek başına iktidara gelen Demokrat Partinin kadroları içinde eski Ahrarlar’dan bir tek şahsiyet dahi yoktu. Daha doğrusu, o partinin hayatta hemen hiçbir ferdi kalmamıştı.
Buna rağmen, Demokrat Partinin Osmanlı Ahrar Fırkasının devamı mahiyetinde görünmesi çok manidardır.
Arada herhangi bir şahıs olmadığına göre, demek ki, nazar–ı dikkate sunulan ve ehemmiyet verilen şey, kök, asalet ve misyon gibi uzun ömürlü değerlerdir.
Gültekin Uysal kimdir?
1976 yılında Afyonkarahisar’da doğdu. İlkokulu Afyonkarahisar Gedik Ahmet Paşa İlköğretim Okulunda, Ortaöğrenimini ise İstanbul Özel Üsküdar Fazilet Erkek Lisesinde tamamladı.
Üniversite eğitimi için Amerika Birleşik Devletleri’ne gitti. University of Houston’da Siyaset Bilimi alanında Lisans eğitimine başladı. Bilkent Üniversitesi Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Bölümü’nden mezun oldu. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Siyaset Ana Bilim Dalı’nda Yüksek Lisans eğitimine devam etmektedir.
2003–2005 yılları arasında DYP Afyonkarahisar İl Başkanı olarak görev yaptı. Mayıs 2005’te yapılan DYP Büyük Kongresi’nde Genel İdare Kurulu Üyeliğine seçildi. Aynı dönemde, Gençlikten Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevinde bulundu. 2007 yılı seçimlerinde Afyonkarahisar’dan Milletvekili adayı oldu. 16 Mayıs 2009 tarihinde yapılan Demokrat Parti 5. Olağanüstü Büyük Kongresi ile 14 Ocak 2011 yılında yapılan Demokrat Parti 10. Olağan Büyük Kongresinde Genel İdare Kurul Üyeliğine seçildi ve Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevinde bulundu.
6 Mayıs 2012 tarihinde yapılan, Demokrat Parti 8. Olağanüstü Büyük Kongresi’nde Demokrat Parti Genel Başkanlığına seçildi. İş Hayatını Aile Şirketi Reisoğlu Mermer’de sürdürdü. Türk Ocağı Afyonkarahisar Şubesi, Liberal Düşünce Topluluğu, Afyon Eğitim Vakfı, Yörük-Türkmen Federasyonları gibi kuruluşlarda kurucu, üye ve yönetici olarak görev yaptı. Gültekin Uysal, “Türkiye Günlüğü” ve “Piyasa” dergilerinde çevirileri yayınlanmıştır. Gültekin Uysal Evli, Kayra ve Berrin adlarında iki çocuk babasıdır. İngilizce bilmektedir.
DEVAM EDECEK
M. LATİF SALİHOĞLU