Arkadaşımız H. Hüseyin Kemal, Kâzım Karabekir’in kızı Timsal Karabekir ve Kâzım Karabekir Müzesi Genel Sekreteri Sadık Tekeli ile konuştu.
Karabekir’in siyasete girmemesi lütuf
M. Kemal etrafında yüceltilen Kurtuluş Savaşı mitinin ötesinde bu savaşın başka başka kahramanları da var. Bunlardan birisi de Kâzım Karabekir. Tarihe bir nebze de olsa ışık tutmak için merhum Kâzım Karabekir’in kızı Timsal Karabekir ve Kâzım Karabekir Müzesi Genel Sekreteri Sadık Tekeli ile konuştuk. Resmî tarih kitaplarında yazılmayanları konuştuk. Konuşmamızın sonunda çıkardığım sonuç; Bu gerçeklerin bir kavgaya dönüştürülerek konuşulması değil, hakikatlerin ortaya çıkarılması oldu. Timsal Hanım’ın söylediği gibi, Kâzım Karabekir, siyasî farklılıkları halkı galeyana getirecek şekilde kullanmamış. Bunun nedeni ise memlekete zarar gelmesini istememesi. Biz de bu gerçekleri konuşalım, ama çatışma diliyle değil.
T.C. Millî Eğitim Bakanlığı’nın tarih kitaplarında Kâzım Karabekir’in Kurtuluş Savaşı’ndaki gayretleri ve başarıları anlatılmıyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Timsal Karabekir: Maalesef bu durumun içinden ben de çıkamıyorum. Şahsen verdiğim konferanslarda babamı—onun dönemini—anlatmaya çalışırken, İstiklâl Harbimizi anlatmaya çalışıyorum. Babam Mondros Anlaşması’ndan sonra doğudan İstanbul’a çağrılıyor. Reşit Paşa Vapuruyla İstanbul’a geldiğinde, tabyalarda yabancı bayrakları görünce büyük üzüntü yaşıyor. O an, “Tek dağ başı mezar oluncaya kadar çarpışacağım” diyor. Daha sonra M. Kemal’in Şişli’deki evine giderek kurtuluşun anahtarının Doğu’da savaşmak olduğunu söylüyor. 15. Kolordu komutanı olarak kendisini destekleyeceğini söylüyor. Mustafa Kemal Doğu’da yeniden bir yapılanma fikrine “Bu da bir fikir Kâzım” diyor. Karabekir “Fikir değil karar” diyor. M. Kemal kendisine “İyileşeyim, ben de size mülâki olacağım” diyor. Burada altı çizilmesi gereken, babamın Batum’dan dönerken Japon toplarını Trabzon’a getirmesi. Bu da babamın, daha o dönemde millî mücadele fikrinin olduğunu gösteriyor.
Kurtuluş Savaşı’nın M. Kemal’in şahsî fikri olduğu, bu fikri Samsun’a çıkarak başlattığı anlatılıyor…
Timsal Karabekir: Okullarda öyle öğretiliyor, ama M. Kemal’in şahsî fikri olmadığını bize tarih gösteriyor. Bu tarih anlayışı her şeyi M. Kemal’e bağlama anlayışının bir yansımasıdır. Kurtuluş Savaşı’nın bir ekip işi olduğu gerçeği, artık herkes tarafından bilinen bir gerçektir. M. Kemal bu kadronun tartışmasız lideridir.
Sadık Tekeli: M. Kemal’in Samsun’a İngilizlerin onayı alınarak gönderilme nedeni bölgedeki isyanları bastırmak ve Mondros Anlaşması gereği lağvedilen orduların elindeki silâhları toplayıp, depolamaktı. M. Kemal, Güney Cephesinden dönerken ki fikri yeni bir hükümet kurulması ve kendisinin de önerdiği arkadaşlarıyla birlikte bu yeni kabinede yer almaktı. Siyasî olarak mücadele etmek istiyordu. Kâzım Karabekir ise genç komutanların Anadolu’ya geçmelerini ve özellikle kurtuluşun doğudan askerî zaferlerle sağlanması gerektiğini düşünüyordu. Karabekir M. Kemal’e batı ordusunun başına geçmesini ve doğu ordusunun da emrinde olacağını söylüyor. M. Kemal, Sakarya Savaşı’na kadar bu fikre sıcak bakmıyor. Kurtuluş için siyasî mücadeleyi daha etkin olarak kullanıyor.
Ama Nutuk’ta süreç bu şekilde geçmiyor?
Sadık Tekeli: Cumhuriyet döneminin tarih kitaplarının en önemli kaynağı Nutuk’tur. Söylediğiniz gibi, Nutuk’ta süreç böyle anlatılmıyor. Ancak Nutuk tek başına bir kaynak olarak alınmamalıdır. Millî Mücadele’nin daha önce aralarında konuşulduğu konusunda Kâzım Karabekir’in doğru söylediğini anlamak çok kolay; Karabekir Paşa 15. Kolordu Komutanı ve M. Kemal Paşanın yerine vekâleten atandığı 3. Ordu müfettişiyken, M. Kemal askerlikten istifa etmiş olmasına rağmen, “Emrinizdeyim” diyor. Fevzi Paşa, M. Kemal’i tutuklamak için Sivas’a geldiğinde bu fikirden kendisini vazgeçiren ve onun da Millî Mücadeleye katılmasını isteyen Karabekir’dir.
İstiklâl Harbi bir Osmanlı Planı mı?
Sadık Tekeli: İstiklâl Savaşı’nı yürüten komutanların hepsi o dönemde Osmanlı Devletine bağlı komutanlardır. Erzurum ve Sivas Kongrelerine baktığınızda ve hatta 23 Nisan 1920’de Ankara’da açılan TBMM’nin açılış konuşmalarına baktığınızda, yapılanların Padişah ve Halife adına yapıldığını görebilirsiniz. Başka türlü halkı yanınıza almanız çok kolay olmazdı. 1923’te Cumhuriyetin ilânı ile birlikte yeni bir devlet kuruluyor. Ancak tüm komutanların amacı başından itibaren yeni bir Türk devleti kurmak ve Cumhuriyeti ilân etmekti.
Babanızın lâiklik anlayışı nasıldı. Bugün tartışma oluşturan laiklik anlayışına bakışınız nedir?
Timsal Karabekir: Bugün bazı sıkıntılar çektiğimiz için bazı olayların karanlığındayız. CHP’nin kurucuları arasında Karabekir de vardır. Hatta parti programını yapan ekip arasında yer almıştır. Maalesef parti ve cumhuriyet istedikleri gibi gitmeyince muhalefet ettiler.
Babam Terakki Perver Fırkası’nı kurduğunda, “Dine hürmetkâr” olacaklarını söylüyor. Siyasî olarak bir sürtüşme yaşanıyor ve parti sekiz ayın sonunda kapatılıyor. Bu partinin kurucuları M. Kemal’e ilk desteği vermiş olan komutanlarımız. Büyük bir cehaletle Şeyh Said Olayı ile parti arasında bir bağlantı kuruluyor.
Sadık Tekeli: Halbuki Şeyh Said Olayı ile ilgili hükümete en büyük desteği Karabekir veriyor. Cumhuriyetin ilânını Kurtuluş Savaşı’na katılmış paşalar da istiyor, ancak Kâzım Karabekir ve bazı önde giden insanlar M. Kemal’in halifeliği ve saltanatı üzerine almasından korkuyorlar. M. Kemal’in Balıkesir konuşmasından sonra Şeyh Sünusi’nin ziyareti sırasında M. Kemal’in halife elbisesiyle sarıklı cübbeli fotoğraf çektirmesi üzerine, “Aman Paşam bu gibi hareketler ve davranışlar yanlış anlamalara neden olur” diyor. M. Kemal’i bu durumdan vazgeçiren de Karabekir’dir.
Timsal Karabekir: Karabekir M. Kemal hutbe vermek istediğinde, “Sen asker adamsın. Askerlikle dini birbirine karıştırma” diyor.
Sadık Tekeli: Karabekir, din konusunda özgürlükçü bir kişi. Partisi de hürriyetçi-demokrat bir çizgide.
Babanız dindar biri miydi?
Timsal Karabekir: İmanlı, dindar bir insandı. Ama dinci değildi. Allah kulundan İslâm konusunda ne istiyorsa, o Karabekir’de vardı. Hak yememe konusunda, komşusu açken yatmama gibi konularında hassastı.
O dönemde şeriat tartışmaları yaşanmış mı?
Sadık Tekeli: Bugünkü anlamda bir şeriat tartışması yok. Yeni kurulan devlet Osmanlı’nın bir parçası. 1921 ve 1924 Anayasalarında “devletin dini İslâm’dır” ibaresi yer almaktadır. Biliyorsunuz, anayasadan, önce İslâm lâfzı kalkıyor, 1937’de de laiklik geliyor. Bunun öncesi söylediğiniz gibi bir tartışma yok, çünkü herkes İslâm. İngilizlerin oyunu ile ortaya çıkan Şeyh Said İsyanı ile bu tartışmalar başlıyor. Hatta Fethi Okyar, “İslâmiyet ilerlememize mani Hıristiyan olalım” diyor. Bununla en büyük mücadeleyi yürüten de Karabekir. Karabekir halktan kopmamak ve insanların inançlarıyla oynanmamasını istiyor.
Karabekir’in savaşarak zafer kazanılacağı fikrinden sonra M. Kemal’le siyasî olarak başka bir kırılma yaşanıyor değil mi?
Timsal Karabekir: Babam eğer ordu kurulmaz, düşmanla savaşılmazsa “İçeride kurtarılacak insan bulamayacağız” tesbiti yapıyor. Doğuda Ermeni cephesinin bir an evvel açılmasını istemekteki amacı da budur.
Siyasî yöndeki sürtüşme nasıl devam ediyor? Bu ciddî sürtüşmeleri nasıl açıklıyorsunuz?
Timsal Karabekir: Açıklayamıyoruz.
Sadık Tekeli: Karabekir sıradan biri değil. M. Kemal’le aralarında bir mesafe yok, eşit ilişki yürütüyorlar. Hatta M. Kemal’i mücadeleye razı eden kişi Karabekir. Erzurum Kongresi’ne dahil ettiren, çeşitli konularda uyaran, yönlendiren insan Karabekir. Birden bire, durup dururken fikirleri ayrı düşmüş değil. Karabekir doğrularını söyleyen, yanlışları sorgulayan biri. Cumhuriyet döneminde de aynısını yapıyor. M. Kemal yeni çevresi tarafından cumhuriyetin ilânından sonra kendini ulaşılmaz konuma getiriyor. Eski arkadaşlarıyla iplerini koparıyor. Karabekir cumhuriyetin kendisine sorulmadan ilân edilmesine üzülüyor, tepki gösteriyor. Bu davranışı, sanki cumhuriyete karşıymış gibi bazıları tarafından farklı takdim ediliyor. Karabekir’in Musul Meselesi halledilmeden halifeliğin kaldırılmasının doğru olmayacağını da savunduğunu biliyoruz. Kâzım Karabekir, halifeliğin kaldırılmasına değil, zamanlamasına karşıdır.
Ve Karabekir bu siyasî sürtüşmelerden sonra İstiklâl Mahkemelerinde yargılanıyor. Kurduğu devletin mahkemelerinde yargılanması trajik geliyor mu?
Sadık Tekeli: Tarihin seyrine bakacak olursak, bazı paşaların başına bu tür şeylerin gelmesi trajik değil. M. Kemal’e Musul’un halledilememesi yüzünden Lozan’da muhalefet ediliyor. Birinci Meclis kapatılıyor, sonra M. Kemal’in istediği isimlerden ikinci Meclis kuruluyor. Bu sefer de Kurtuluş Savaşı’nın önemli isimleri Terakki Perver Fırkası’nı kuruyor. Yine bir muhalefet odağı oluşuyor. İstanbul basını M. Kemal’e karşı muhalif yazılar yazıyor. Daha sonra Şeyh Said İsyanı bahane edilerek Takrir-i Sükûn Kanunu çıkarılıyor. Bu kanunun çıkması basının ve muhalefetin susturulmasıdır. Ve Terakki Perver Fırkası kapatılıyor. Mebusların vekillikleri düşmediği için doğru bildiklerini konuşmaya devam ediyorlar. Bu sefer de İzmir Suikastı ortaya çıkıyor. Bu suikastı yapanlar, birinci ve ikinci Meclisten ayıklanan muhalifler ve İttihat Terakkiciler. İzmir Suikastı ile ilgili sorguya çekilen Karabekir’e üç soru soruluyor. Birinci soru; Terakki Perver Fırkasını niye kurdunuz? İkinci soru; Muhalifleri neden partinize aldınız? Üçüncü soru; Ankara suikast girişiminden haberiniz var mı?
Ankara suikasti mi?
Sadık Tekeli: İzmir Suikastini yapan grup, daha önce Ankara’da girişimde bulunuyor. Rauf Orbay tesadüf eseri bundan haberdar oluyor ve Ali Fuat Cebesoy’la görüşüyor. Hükümetin haberi olmadan girişim engelleniyor. Rauf Orbay’ın girişimden haberdar olması, Karabekir’e bu sorunun sorulmasına neden oluyor. Takrir-i Sükûn paşaların susmasına yetmedi, ancak İzmir Suikast girişimiyle herkes köşesine çekilmek zorunda kaldı. Suikast sonrası suçlu-suçsuz birçok insan idam edildi.
Karabekir İstiklâl Mahkemelerine karşı mıydı?
Sadık Tekeli: İstiklâl Savaşı sırasında kanun kaçakları ve vatan hainlerini yargılamak üzere kurulan bu mahkemelerin normal mahkemeler varken işletilmesine karşı.
Bu anlattıklarınızdan sonra Karabekir’in başına gelenler nasıl trajik olmaz ki?
Sadık Tekeli: Kurtuluş Savaşının önde gelen komutanlarının kurtuluştan sonra aralarında baş gösteren anlaşmazlıklar, bazı kişilerin bu kader arkadaşlarının arasına nifak sokmasına neden oluyor. Bir komplo gidiyor, geliyor. Hareket bilinçli bir hareket. İzmir Suikasti sonrası muhalif paşalar sonlarının öyle ya da böyle sudan sebeplerle ip, (yani idam) olduğunu gördüler. 1933 yılına kadar Karabekir susuyor. Suskunluğunu bozan, M. Kemal’e göre İnkılâp Tarihi kitabı yazılması oluyor. 6 gün boyunca Milliyet’te İstiklâl Harbimizin gerçekleri üzerine bir makale kaleme alıyor. 6. gün Milliyet kapatılma korkusuyla makaleyi basmıyor. Daha sonra Karabekir “İstiklâl Harbimizin Esasları” kitabını yazıyor. Matbaa basılarak kitap toplatılıyor ve yakılıyor. Bu ev basılıyor.
Belli bir süre Kurtuluş Savaşının komutanı göz hapsinde tutuluyor değil mi?
Sadık Tekeli: Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı arşivlerinde 1938’e kadar Kâzım Karabekir’in, Rauf Orbay’ın, Ali Fuat Cebesoy’un, Cafer Tayyar’ın evine kim girmiş çıkmış, ne yemişler, saat kaçta gelmişler her şey rapor edilmiş. Paşalar 1938 yılına kadar fişlenmişler. Anlayacağınız fişlenme bugünün olayı değil. Bu raporların altında dönemin İstanbul ya da Ankara Emniyet Müdürleri’nin imzası var. Nasıl bir süreç yaşandığını arşivlerden bulabilirsiniz.
Timsal Karabekir: Babam her anısını şiire dökmüştür. Bu evde annem hastayken doktora gidecek paraları kalmıyor. Annem de kendisine miras kalan değerli takıları babama veriyor. Sonra iki damla gözyaşı akıtıyor. Babamın bu olay üzerine yazdığı “İki damla Gözyaşı” şiiri vardır. Sonunda bu süreci nasıl aştıklarını şöyle anlatır:
“Hemen topladık kendimizi
Düşündük köylü efendimizi
Neler çekiyor aslolan onlar
Yaşamıyor mu şerefiyle milyonlar?
Dedik karımla el ele verdik.”
Babam bütün bu sıkıntılara rağmen, vatana ziyan gelecek diye müsbet hareket etmiştir.
Karabekir bu kışkırtmalara rağmen huzuru bozucu bir muhalefet izlemiyor değil mi?
Timsal Karabekir: Babam sıkıntı çekti, ancak siyasî çekişmelerden memlekete zarar gelmesini istemedi. Hayatı boyunca M. Kemal aleyhine konuşmamış.
Sadık Tekeli: Karabekir, doğu cephesinin komutanı. Doğuda halk ve asker arasında çok sevilen bir komutandır. Şarktan dönünce de birinci ordu müfettişi olduğu için Sivas’tan itibaren batısının komutanı oluyor. Karabekir, asker tarafından son derece sevilen bir komutan. O dönem ordunun sevdiği iki komutan varsa, biri Karabekir, öbürü Fevzi Çakmak’tır. M. Kemal’in Çakmak’ı yanından ayırmamasının nedeni de budur. O dönemde Çakmak ordunun hâkimidir, ordunun hâkimi devletin de hâkimidir.
Harp Akademilerinde bu gerçeklerin öğretilmemesi çok kötü değil mi?
Sadık Tekeli: Bu konuda size katılmıyorum. Harp Okulu öğrencileri kendini çok iyi yetiştiriyor. Alternatif tarih denilen eserleri de okur. Tüm askerî okul öğrencileri çok genç yaşlarından itibaren Kurtuluş Savaşını da Karabekir’i de çok iyi bilir. Akademide öğrencilere Karabekir’le ilgili tez çalışmaları yaptırılır. Harp Okulu mezunu subay her şeyi en doğru ve en iyi bilir.
Karabekir’in kızı olarak bütün bu tartışmalara ne dersiniz?
Timsal Karabekir: Babama, “Kahramansın Paşam” dediklerinde, “Kahramanlık görevin bittiği yerde başlar. Biz görevimizi yaptık” diyen bir insan. Artık Karabekir tarih sayfasında yerine oturmuştur.
İstiklâl Harbinde bir imkânsız başarılmış, bizlere cumhuriyet altın tepside sunulmuş. Gençler bunu bilsin, ki sahip çıksın. Karabekir susarak, yazarak hizmet etmeye çalışmış. Asla halkı galeyana getirecek eylemlerde bulunmamış. Bugün kavga etmekten yol alamıyoruz. Ben geçmişi kavga haline getirmeye karşıyım. Belgeye dayalı her şeyi gençlerin bilmesini de istiyorum. Bilsinler, ki ders alsınlar.
Babanızın çektiği acıları düşününce ne hissediyorsunuz?
Timsal Karabekir: Mevlânâ der ki “Her kahırdan lütuf doğar”. Karabekir’in bu evde göz hapsinde olması kahır, ancak hatıralarında gerçekleri yazması bir lütuf. Eğer siyasete girmiş olsaydı, belki hatıralarını yazmaya fırsatı olmazdı. İsmet Paşa ölmeden bir sene önce Ablam Hayat’a, “Annen bana dargın öldü. İzmir Suikasti dâvâsında babanızı kurtarmak için çok uğraştım, ancak ‘Biraz daha uğraşırsan onların safına geçersin’ dediler. Daha fazla bir şey yapamadım” diyor. Yine babam kendisine yapılan muameleyi şiirinde şöyle açıklıyor:
“Bir karyola ile bir sedye
Bilmem hangi hastanede hediye
Bu ikrama çok şaşırmıştım
Ankara polisinde yerde yatmıştım.”
Yakışmıyor Cumhuriyet Paşalarına…
H.Hüseyin Kemal