Zübeyir Gündüzalp, iman aşkıyla yanıp tutuşurken hakime: “Eğer komünistler mürekkep ve kağıdı yok etmek imkanını da bulsalar, benim gibi birçok gençler ve büyükler fedai olup hakikat hazinesi olan Risale-i Nurun neşri için; mümkün olsa derimizi kağıt, kanımızı mürekkep yapacağız” der.
Onun için Risale-i Nur’a, Bediüzzaman’a talebe olmak; en büyük bir şereftir. Suç olarak görülen bu fiili kendisinden sorulduğunda:
“Bediüzzaman Said Nursi gibi bir dahinin şakirdi olmak liyakatini kendimde göremiyorum. Eğer kabul buyururlarsa, iftiharla, ‘Evet, Risale-i Nurun şakirdiyim.’ derim.” Orada hazır bulunan Üstad da: “Kabul ediyorum” buyurmuştur.
Pakistan’ın önemli şahsiyetlerinden Ali Ekber Şah’ın, Emirdağ’dan uğurlandığı sırada yanlarına gelen Zübeyir Gündüzalp için Üstad, “Biz bir veziri uğurlamaya geldik, başka genç bir veziri de karşılamaya gelmişiz.” Ve bilahare, “Hayır hayır, ben Zübeyir’i karşılamaya geldim” demiştir.
Bediüzzaman Hazretleri: “Zübeyir bana merhum biraderzadem Abdurrahman yerine verilmiştir diye manevi ihtar aldım. Hakiki fedakâr Zübeyir, en lüzumlu ve hizmete şiddetli ihtiyacın zamanında buraya imdada geldi...” demiştir.
Üstad Hazretleri’nin vefatından sonra hizmeti meslek ve meşrep açısından şekillendirdi. Risale-i Nur Külliyatı’nın neşri; Yeni Asya gazetesinin ve yayınevinin kurulması gibi yayın faaliyetlerini başlattı. 2 Nisan 1971 tarihinde İstanbul’da vefat etti.
(Sözler, Konferans ve Lahikalardan)