"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ashab-ı Suffe ve vakıflar

Said KARSLI
13 Ocak 2015, Salı
İslâmiyet fedâisi olan, fedâkârlıkta zirve hayatlar

İmân ve Kur’ân hizmetinde âzami ihlâs ve sadâkat gibi âzami fedâkârlığın da ehemmiyeti büyüktür. Bir Kur’ân hâdiminin ferâgat-ı nefs ile şahsî ve dünyevî menfaatlerini hizmet uğrunda fedâ etmesinin kalblerdeki te’siri azimdir. Evet dünyevî ve fânî bir maksad için hayatını fedâ edenler varsa, ebedî bir hayat için îmân hizmetinde ve rızâ-yı İlâhî yolunda hayatını vakf ve hasr edenler elbette bulunacaktır. Bunun ilk nümûnesini Ashâb-ı Suffe nâmındaki Sahâbeler vermişlerdir.

Nur Talebeliğindeki vakıfların da pirleri hükmünde olan, fedakârlığın zirvesini yaşamış bu güzide Sahabe topluluğu olan Ashab-ı Suffe’ye bir de yakından bakalım:

“Ashab-ı Suffe Resûl-i Ekrem’in (asm) medresesine Allah için nefsini vakfetmiş fedakâr, ilim âşığı talebeler idiler. Sayıları dört yüz, beş yüz kadar kadar olan, mütevazı, fakat feyizli bir hayata sahip bulunan bu güzide Sahabeler, bir irfan ordusu idiler. Bütün mesailerini Kur’ân ve Sünnet-i Resûlullah’ı (asm) öğrenmeye hasretmişken, gerektiğinde gazâlara da katılırlardı. Bu güzide Sahabeler, ne ticaretle, ne bir san’atla meşgul olurlardı. Maişetleri, Resûl-i Kibriya Efendimiz (asm) ve Sahabelerin zenginleri tarafından temin edilirdi.

Resûl-i Kibriya Efendimiz (asm), Ashâb-ı Suffa’nın hem tâlim ve terbiyesi, hem de maişetiyle çok yakından ilgilenirdi. Onlarla daima oturur, sohbet eder, alâkadar olurdu. Zaman zaman da onlara, ‘Eğer sizin için Allah katında neyin hazırlandığını bilseydiniz, yoksulluğunuzun ve ihtiyacınızın daha da ziyadeleşmesini isterdiniz!’ diyerek, bu meşguliyetlerinin son derece mühim ve mübarek olduğunu ifade buyururlardı.

Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm), birinci derecede bu mübarek cemaatin ihtiyacını gidermeye çalışırdı. İcabında, Hâne-i Saadetlerinin ihtiyaçlarıyla ikinci derecede meşgul olurdu!

Bir kere Hz. Fâtıma (r.a.), el değirmeniyle un öğütmekten usandığından şikâyet ederek bir hizmetçi istediğinde, Efendimiz (asm), bu ciğerpâresine, ‘Kızım, sen ne söylüyorsun? Henüz, Ehl-i Suffa’nın maişetini yoluna koyamadım!’ cevabını vermişti.

Tam manasıyla Allah yoluna kendilerini vakfetmiş bulunan bu güzide Sahabeler, Resûl-i Kibriya Efendimizin (asm) hiçbir nasihatini, hiçbir hitabesini kaçırmazlardı. Daima orada hazır bulunur, irad edilen hitabeleri ve mev’ızaları hıfzedip diğer Sahabelere de naklederlerdi. Bu bakımdan, İslamî hükümlerin muhafaza ve naklinde Ehl-i Suffa’nın pek müstesna hizmet ve gayretleri vardır! Kur’an nurunun kısa zamanda âlemin her tarafına süratle yayılmasında bu ilim heyetinin büyük payı vardır. Bu bakımdan, İslam tarihinde, Ehl-i Suffa müstesna bir yer işgal eder.”1

Günümüzde de, Sahabe mesleğinin cilvesine mazhar Nur Talebeleri içinde Ashab-ı Suffa gibi hayatlarını yalnız ve yalnız iman Kur’ân hizmetine adayanlar vardır ki, bunlar ‘vakıf’lardır.

“Hem madem Nur şakirdlerinden çokları hem malını, hem istirahatını, hem dünya zevklerini, hem lüzum olsa hayatını Nur’un hizmetinde fedâ ediyorlar, sen ey nefsim neden fedâkârlıkta en geri kalmak istersin”2 diyerek içtimaî hayattan çekilip hayatlarını Risale-i Nur’u okumak, anlamak, yaşamak ve talebe yetiştirmeye adayan bu vakıflar Nurların neşrinde, imanlı nesil yetiştirmede çok büyük emekler vermişlerdir.

Bu vakıflar Üstadın şu tavsiyesi doğrultusunda hareket ediyorlar: “Hakikî ihlâslı Nurcular, menfaat-ı maddiyeye ehemmiyet vermedikleri gibi; bir kısmı, azamî iktisad ve kanaatla ve fakirü’l-hal olmalarıyla beraber, sabır ve insanlardan istiğna ile ve hizmet-i Kur’âniyede hakikî bir ihlâs ve fedâkârlıkla ve çok kesretli ve şiddetli ehl-i dalâlete karşı mağlub olmamak için ve muhtaçları hakikata ve ihlâsa davet etmekte bir şübhe bırakmamak için ve rıza-yı İlahîden başka o hizmet-i kudsiyeyi hiçbir şeye âlet etmemek için, bir cihette hayat-ı içtimaiye faidelerinden çekiniyorlar.”3

Yalnız kendisinin değil başkalarının imanlarının kurtulması için azami gayret gösteren vakıflarımız, bizim evlatlarımızın Allah’a iyi bir kul, Habibine iyi bir ümmet, Üstada iyi bir talebe, vatanına, milletine ve valideynine menfaattar olmaları için evlatlarımızı bizden daha çok düşünüp bu noktada hayatlarını fedâ ediyorlar. Biz de bu vakıf kardeş ve ağabeylerimize maddî, manevî destek olmalıyız. Üstadımız bunu Lem’alar’da şöyle ifade ediyor: “Evet insanı dünyaya çağıran ve sevkeden esbab çoktur. Başta nefis ve hevası ve ihtiyaç ve havassı ve duyguları ve şeytanı ve dünyanın sûrî tatlılığı ve senin gibi kötü arkadaşları gibi çok dâîleri var. Halbuki bâki olan âhirete ve uzun hayat-ı ebediyeye davet eden azdır. Eğer sende zerre miktar bu bîçare millete karşı hamiyet varsa ve ulüvv-ü himmetten dem vurduğun yalan olmazsa, hayat-ı bâkiyeye yardım eden azlara imdad etmek lâzım gelir. Yoksa o az dâîleri susturup, çoklara yardım etsen şeytana arkadaş olursun.”4

Hizmet-i Kur’âniyede sadakat ve ihlas hakikatına uygun olarak vakf-ı hayat eden manevi hizmet fedakârlarının kıyamete kadar devamını isteyen Hz. Bediüzzaman’ın yazdığı vasiyetnamelerinden biri aynen şöyledir:

“Ecel muayyen olmadığı için benim şiddetli hastalığım her vakit gelebilir diye, evvelce yazdığım vasiyetnamelerimi te’yiden bu vasiyetname de şiddetli, dahilî bir hastalığımdan ihtar edildi. Ben de beyan ediyorum ki: Benim vefatımdan sonra, benim emaneten elimde bulunan Risale-i Nur sermayesi, hem mu’cizatlı Kur’ânımızı tab’ettirmek için Eskişehir’de muhafaza edilen sermaye, o Kur’ân’ın tevafukla ve fotoğrafla tab’ına ait. Yanımızdaki sermaye ise, Risale-i Nur’un sermayesidir. O sermaye Cenab-ı Erhamürrahimîn’e hadsiz şükür olsun ki; yetmiş küsur sene evvel, o zamanın âdetine muhalif olarak, kendim fakirliğimle beraber onların tayinlerini verdiğime bir ihsan ve lütf-u Rabbanî olarak, o zamandan elli-altmış sene sonra Cenab-ı Erhamürrahimîn o örfî âdete muhalif kaidemi manevi ve geniş Medresetü’z-Zehra’nın halis ve nafakasını te’min edemeyen ve zamanını Risale-i Nur’a sarfeden talebelerine aynen ve eski zaman ihsan-ı İlahî neticesi olarak şimdi yanımızdaki sermaye onların tayınlarıdır ve tayınlarına sarf edilecek. Ve kaç senedir benim yaptığım gibi, benim manevi evlatlarım, benim vereselerim aynen öyle yapmak vasiyet ediyorum. İnşaallah tam Risale-i Nur intişara başlasa; o sermaye şimdiki fedakâr, kendini Risale-i Nur’a vakfeden şakirdlerden çok ziyade fedakâr talebelere kâfi gelecek ve manevî Medresetü’z-Zehra ve Medrese-i Nuriye çok yerlerde açılacak. Benim bedelime bu hakikate, bu hale manevi evlatlarım ve has ve fedakâr hizmetkârlarım ve Nur’a kendini vakfeden kahraman ve herkesçe malum kardeşlerim bu vasiyetin tatbikine yardımlarını rica ediyorum. Risale-i Nur itibariyle bana hiç ihtiyaç kalmadığı için âlem-i berzaha gitmek benim için medar-ı sürurdur. Siz mahzun olmayınız. Belki beni tebrik ediniz ki, zahmetten rahmete gidiyorum.”5

Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin talebelerinden “hakikî fedakâr Zübeyir”6 takdirini kazanan ve hayatıyla ve teşvikatıyla çok fedakârların yetişmesine de vesile olan merhum Zübeyir Gündüzalp Ağabey aynı mevzuda diyor ki:

“Üstadımız Merhum Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, Risale-i Nur’la Kur’ân ve imana hizmet mesleğinde azamî ihlası esas tutmuştur. Buna mazhar olabilmek için de, bütün meşru, maddi-manevi lezzetleri ve menfaatleri terketmiştir. Feragat ve fedakârlıkta azamî bir derecede istiğna teşkil etmiştir.

“Risale-i Nur’a hayatını vakfeden Nur Talebeleri vardır ve olacaktır, hem çoğalmaktadır, bunlar mücerreddir. Yalnız hizmet-i Nuriye ile iştigal ederler. Merhum Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri diyor ki: Ben fedakârlığa çok ehemmiyet veriyorum. Kalbdeki fedakârlık manyetizma gibi tesir eder. İnşaallah Nurun fedakârlar dairesi inkişaf edecektir...

“Ömürlerini bu ulvi hizmete vakfedenlerin ruhlarına rahmet-i İlâhî öyle bir lezzet, öyle İlâhî zevk ve şevk veriyor ki, bu mazhariyete erişenler artık başka bir ücret ve zevk aramaya kendilerinde ihtiyaç hissetmiyorlar. Şu muvakkat dünyada rıza-yı İlâhî uğrunda imana hizmet aşkının tevlid ettiği bu manevi zevkten başka bir zevk tanımıyorlar; hem tanımak da istemiyorlar…” 

Sıkıntılı hallerde de Üstadın şu düsturunu kendilerine rehber ediyorlar:

“Madem biz kadere teslim olup bu sıkıntıları ‘Hayrü’l-umûru ahmezuhâ’ [İşlerin en hayırlısı zorlu olanıdır. (El-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ: 1:55.)] sırrıyla, ziyade sevap kazanmak cihetiyle mânevî bir nimet biliyoruz. Madem geçici, dünyevî musibetlerin sonları ekseriyetle ferahlı ve hayırlı oluyor. Ve madem hakkalyakîn derecesinde yakînî bir katî kanaatımız var ki, biz öyle bir hakikate hayatımızı vakfetmişiz ki, güneşten daha parlak ve Cennet gibi güzel ve saadet-i ebediye gibi şirindir. Elbette biz bu sıkıntılı hallerle müftehirâne, müteşekkirâne bir mücahede-i mâneviye yapıyoruz diye, şekvâ etmemek lâzımdır.”7

Cenâb-ı Hak bu vakıf ağabey ve kardeşlerimizin sayısını çoğaltsın ve kıyamete kadar İman Kur’ân hizmetinde daim ve kaim eylesin. Âmin.

Dipnotlar:

1. Rasulullah.org
2. Emirdağ Lahikası, s.174
3. Emirdağ Lahikası, s.391
4. Lem’alar, s.174
5. Emirdağ Lahikası, s.447
6. Emirdağ Lahikası, s.262
7. Şualar, s.276

Okunma Sayısı: 5444
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • hasan Muharrem okur

    5.2.2015 01:20:18

    Yazınızı tebrik ederim. Sizin gibi bir kardeşimle tanışmak isterim.cep telefonum.05324715352. Siz çaldırırsanız ben ararım

  • RAMAZAN ADIBELLİ

    13.1.2015 11:08:51

    ALLAH RAZI OLSUN ÇOK İSTİFADE EDİLDİ

  • AHMET ENSAR

    13.1.2015 10:29:43

    said kardeş tebrikler güzel bir konuyu ela almışsınız yazının içeriği ve verdiğiniz örnekler ile bu makamın mahiyetini çok güzel beyan etmişiniz.

  • mehmet

    13.1.2015 10:27:29

    Allah dava erlerini Hizmet-i İmaniye ve Hakai-i Kur'anide muvaffak kılsın. Yazarımızı da ayrıca tebrik ederim

  • harun orak

    13.1.2015 09:51:41

    Hayatını vakfetmişse insan bir uğura, Tüm analar böyle yiğitler doğura, Peygamber,üstad yolunda ağarmışsa saçlar, yarabbim tüm gözlerden aksın senin için yaşlar.

  • doğan sarıkaya

    13.1.2015 09:33:15

    maşallah barekallah bin tebrikler Rabbim sayılarını artırsın vakıf abilerimizin hizmetin erlerinin

  • murat

    13.1.2015 08:29:11

    tebrikler...Rabbim tüm vakıf ağabeylerden razı olsun..

  • Mehmet Karakaya

    13.1.2015 08:24:05

    Said Abi Tebrikler. Allah razı olsun. Güzel bir yazı olmuş.

  • ismet b.

    13.1.2015 00:38:02

    tebrikler,aziz kardeşim. Rabbim anlattığınız manaya bizi muvaffak eylesin..

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı