Peygamber Efendimize (asm) indirilen Kur’ân-ı Kerîm ve kaynaklık ettiği İslâm dini, insanlığın hem dünya hem ahiret saadetini temin etmek için nazil olmuştur. Sadece ahiretin kazanılması için değildir.
Bu itibarla, İslâm dinine hizmet eden bütün cemaat ve tarikatlar, maksat birliği içindedirler. Hedefi aynı olan bu gayretli insanlar, madem ki maksat birliği içindedirler, öyle ise bunlar birbirlerinin rakibi değil, refikidir ve yol arkadaşıdırlar. Birbirlerini Allah için sevmek ve ihtiyaç olsa, birbirlerine yardım etmek durumundadırlar.
Bahsi geçen hakikati veciz bir şekilde izah eden Bediüzzaman Hazretleri şu tespiti yapmıştır: “Umur-u diniye ve uhreviyede [Din ve âhiret işlerinde] rekabet, gıpta, haset ve kıskançlık olmamalı. Ve hakikat nokta-i nazarında olamaz. Çünkü, kıskançlık ve hasedin sebebi: Bir tek şeye çok eller uzanmasından ve bir tek makama çok gözler dikilmesinden ve bir tek ekmeği çok mideler istemesinden, müzahame, münakaşa, müsabaka sebebiyle gıptaya, sonra kıskançlığa düşerler. Dünyada bir şey-i vahide [bir tek şeye] çoklar talip olduğundan ve dünya dar ve muvakkat olması sebebiyle hadsiz arzuları tatmin edemediği için rekabete düşüyorlar.” (Lem’alar, s. 384.)
Bu izahlar çerçevesinde bakıldığında, İslâm dinine hizmet dava eden bütün hizmet grupları, diğerlerinin varlığından memnun olmalı, hatta onların hizmetlerine taraftar olup duacı olmalıdır. Çünkü, yine Bediüzzaman Hazretlerinin ifade ettiği gibi “Hakka hizmet, büyük ve ağır bir defineyi taşımak ve muhafaza etmek gibidir. O defineyi omuzunda taşıyanlara ne kadar kuvvetli eller yardıma koşsalar daha ziyade sevinir, memnun olurlar. Kıskanmak şöyle dursun, gayet samimi bir muhabbetle o gelenlerin kendilerinden daha ziyade olan kuvvetlerini ve daha ziyade tesirlerini ve yardımlarını müftehirâne [iftiharla] alkışlamak lâzım gelirken, nedendir ki rekabetkârâne o hakikî kardeşlere ve o fedakâr yardımcılara bakılıyor ve o hâl ile ihlâs açıyor.?” (Lem’alar, s. 387.)
İslâm dinine hizmetle meşgul olan cemaat ve tarikatlar bu ikazları dikkate almaları icap ettiği gibi, aynı cemaat içinde bulunan ve hizmet metodunu aynı anlayan hizmet adamları da daha fazla dikkate almalıdırlar. Aksi takdirde, bilerek ihlâs sırrı kaçırıldığından hizmette başarısızlık kaçınılmaz olur.
Bediüzzaman Hazretleri tarafından Isparta kahramanları diye vasıflandırmaya sebep olan çok önemli bir hadise, bütün Nur Talebeleri tarafından dikkate alınması ve yaşanılması gereken bir hakikattir. Bediüzzaman Hazretleri kendisi anlatıyor:
“Kardeşlerimizden İslâm köylü Hafız Ali Efendi, kendine rakip olacak diğer bir kardeşimiz hakkında gösterdiği hiss-i uhuvveti çok kıymettar gördüğüm için size beyan ediyorum: O zat yanıma geldi, ötekinin hattı, kendisinin hattından iyi olduğunu söyledim. ‘O daha çok hizmet eder.’ dedim. Baktım ki, Hafız Ali kemal-i samimiyet ve ihlâs ile, onun tefevvuku [üstünlüğü] ile iftihar etti, telezzüz eyledi [lezzet aldı]. Hem üstadının nazar-ı muhabbetini celp ettiği için, memnun oldu. Onun kalbine dikkat ettim, gösteriş değil, samimi olduğunu hissettim. Cenab-ı Allah’a şükrettim ki, kardeşlerim içinde bu âlî hissi taşıyanlar var. İnşaallah, bu his büyük hizmet görecek.” (Barla Lâhikası, s. 210.)
Evet, işte bizlere bu hisle kardeşlerimize bakmak gerekir, kıskançlık değil.