İttihad-ı İslâm’a giden yolda öncelikle ilim ve fikir alanına ihtiyaç vardır.
Kur’ân-ı Kerîm’in rehberliğinde ve Hazret-i Peygamberin (asm) önderliğinde kurulan ve bütün mü’minleri ve İslâm dünyasını içine alan bu birliğin, ne şekilde hayata geçirileceğinin prensipleri bellidir. Yapılacak iş ilme, hürriyete ve meşverete sarılıp, İttihad-ı İslâm hakikatini bir an önce gerçekleştirmek için bütün gücümüzle samimî olarak birlikte gayret göstermektir.
Yaşadığımız günümüz şartlarında, farklı cemaat ve tarikatların varlığı ile İttihad-ı İslâm nasıl temin edilecek? Bütün bu farklılıklardan hepsini kucaklayan bir bütünlüğü teşkil etmek nasıl mümkün olacak?
Böyle bir soruya Bediüzzaman Hazretleri de muhatap olmuş ve cevabında şu noktalara dikkat çekmişti: “Birincisi: Uhrevî hizmetlerde haset, rekabet ve münakaşa olmaz. Sadece uhrevî maksatlarla hizmet ettiğini söyleyenler münakaşa ve rekabete kalkışırlarsa, ibadette riya ve nifak etmiş olurlar. İkincisi: İ’lâ-yı Kelimetullah olan Allah’ın adını yüceltmek ve dine hizmet duygusuyla hareket edenlerle birlik içinde olunmalıdır ancak iki şart ile: 1- Asayiş ve hürriyet taraftarı olmak. Metotları farklı ama hedefleri aynı olan İslâmî hizmet grupları, İslâm dininin hürriyet anlayışına sahip çıkmalı, baskıcı zihniyetlere doğrudan veya dolaylı yoldan destek mahiyetindeki tavır ve davranışlardan kaçınmalıdır. Asayiş ve emniyetin korunması için bütün gücüyle gayret göstermelidir. Üçüncüsü: Muhabbet üzerine hareket etmek ve başkalarını kötüleyerek kendine kıymet verdirmeye çalışmamak.
Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, dinî cemaatleri ve hizmet gruplarını Allah’ın adını yüceltmek, asayiş, hürriyet ve muhabbet gibi temel kavramlar üzerinde ittihad ve ittifak etmeye davet ederken, dinî yayın yapan gazetelere de şöyle sesleniyordu: “Ey dinî cerideler! Dinî cemaatler maksatta ittifak etmelidirler. Mesalik ve meşreplerde [metot ve hizmet usullerinde] ittihad mümkün olmadığı gibi, caiz de değildir. Zira, taklit yolunu açar ve ‘Neme lâzım, başkası düşünsün.’ sözünü söylettirir.1
Bediüzzaman Hazretleri, zamanımızda iyice kendini hissettiren birlik, beraberlik ve ittifak arayışlarına bir asır öncesinden ışık tutarken, maksatta birlik yapmanın sağlam temellerini nazara veriyor. Bunu yaparken, “Nerede birleşelim? “ şeklindeki sorunun cevabını da, son derece gerçekçi ve makul bir çerçeveye oturtarak veriyor. Belli şahıslar veya gruplar etrafında değil, temel esaslarda ve hiçbir kimsenin itiraz edemeyeceği doğru fikirlerde birleşmek gerektiğini ikna edici bir tarzda anlatıyor. Farklı metotlarla dine hizmet etmenin zenginlik olduğunu, farklılıkları ortadan kaldırmaya çalışmanın doğru olmadığını ve mümkün de olmadığını söyleyerek kargaşa ve sürtüşmelerin önünü kesiyor.
Bediüzzaman Hazretleri, aynı gayeyi paylaşan ve İslâm dinine hizmetini sadece Allah rızası için yapan dinî cemaat, tarikat ve grupların farklı meslek ve meşrepte olmalarına ve farklı usullerle hizmet etmelerine rağmen, ihtilâfa düşmeden ve birbirlerinin hizmetlerine taraftar olup, ittihad ve ittifak edebilmelerinin hem mümkün, hem de esas lâzım olanın bu olduğunu sürekli nazara veriyor. Yani, ihtilâf çıkarmamak olan manevî birlik ve ittihadı, İslâm ümmetinin mutlaka yapmasını gerekli görüyor. (Devam edecek)
Dipnot:
1- Hutbe-i Şâmiye, s. 105.